Buradan sıkça dile getirdiğimiz üzere tarihî bilgi ve tecrübe devlet ve toplum hayatının hemen her alanını düzenleyen hatta fert bazında dahi insanlara kılavuzluk yapan bir birikimdir. Tarihin bu kadar önemli olması ona verilmesi gereken kıymeti de ifade etmektedir. Eğer tarihe bakışta bilgiden hareket edilirse gerçeğe ulaşmak ve doğru yolu bulmak kolaydır. Fakat tarihe ulusal veya uluslararası siyaset gündeminden bakılırsa ve tarih güncel siyasete uydurulmaya, eğilip bükülmeye çalışılırsa varılan nokta yanlış olmakla kalmaz, felâketle de neticelenebilir.

Tarihî gerçeklerin siyasî meselelerle gerekçelendirilip felâkete dönüşmesinin en bariz örneğini geçtiğimiz hafta hep birlikte gördük. ABD Temsilciler Meclisi 1915’te yaşanan Ermeni olaylarını “soykırım” şeklinde niteleyen karar tasarını onayladı. Eğer tasarı ABD senatosunda da kabul edilirse ABD Başkanı Trump’ın önüne gelecek. Kararının ne olacağını şimdiden kestirmek güç lakin onun onaylamasının pek de önemi yok. ABD “Ermeni Soykırımı” var dese bile bunun hukukî bir bağlayıcılığı bulunmamakta. Şimdiye dek “Ermeni Soykırımı”nı parlamentolarında kabul eden 29 ülke hali hazırda duruyor. Üstelik bunlardan biri de bugünlerde uluslararası arenada partnerimiz konumunda bulunan Rusya’dır. Dolayısıyla 29 devletin 30 olması sayı artışından ibaret kalacaktır.

Burada dikkat çekmek istediğimiz konu ABD’nin kararının tarihî dayanaklardan değil, siyasî gerekçelerden ortaya çıkmasıdır. Nitekim ABD tarihinde bir ilk olan bu durumun Barış Pınarı Harekâtı’ndan sonra meydana gelmiş olması aslında kararın altında yatan sebepleri de açıklamaktadır. ABD’nin yaptırım tehditlerine karşı bu harekâtın gerçekleştirilmesi ve Batı’nın bilinçaltındaki Türk nefretinin ve korkusunun yeniden açığa çıkması Türkiye Cumhuriyeti’ni bu şekilde cezalandırmanın yolunu açmıştır. ABD Temsilciler Meclisi’nin karar tasarısını 29 Ekim’de kabul etmesi de tesadüf değildir. Tarih siyasîleştirilerek kara propagandayla ve algı oluşturulmasıyla felâket sonuca varılmıştır. Şimdi bu karar ABD tarafından silâh olarak kullanılmak istenmektedir. Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler düzelme seyri gösterirse muhtemelen Trump kararı onaylamayacak ve bir kez daha senatodan da dönmeyecektir.

Tarihin uluslararası siyasette yaptırım aracı hâline getirilmesine dair bu örnek devlet adamlarımıza ve idarecilerimize iç siyaset gündeminde de dikkatli olmaları gerektiğini göstermektedir. Türkiye siyaseti geleneğinde iktidar-muhalefet ilişkilerinde tarih kavramı çift taraflı olarak, tıpkı ABD’nin bu kararı alışında olduğu gibi siyasîleştirilerek gündem malzemesi yapılıp tehlikeli şekilde kullanılmaktadır. Bu da tarihin farklı toplum katmanları üzerinde baskı aracına dönüşmesine sebebiyet vermektedir. Oysa tarihî hafıza, bilgiyle hareket edip geçmişin tecrübesini kazanmak, bunu da devleti ve toplumu ileriye taşıyacak siyasetin paradigmalarını belirlemek amacı içermektedir. Geleceği tayin etmek için tarihin ışığına gitmek gereklidir. İşte biz de tam olarak bu rotayı takip etmeliyiz.