Geleceğin neler getirip-götüreceğini öngörü ile değerlendiremeyenler için, kimi toplumlarda "basireti bağlandı" yorumu yapılır çoğu kez.

"- Basireti bağlandı. Muska yazdıralım," önerisi gelir hemen.

Oysa, tamamen bilisizlikten doğan/oluşan bir manzara vardır, ortada.

Çok da kafa yorarsınız, "Neden böyle oldu?"  diye... Ama bilisizliğin tutsak ettiği bir kafa yapısıyla çözüm bulamamanın çaresizliği vardır önünüzde.

Sonuçta çare/çözüm için  söylense de yazılsa da "algı zaafiyeti" vardır ortada. "Sıfıra sıfır elde var sıfır"in çaresizliğini yaşıyor olmanın utancını yalan/yanlış söylemlerle örtme dönemi başlar böylece.

Kısacası, yalan bir dünya yaratır kendilerine böyleleri...

Yalanla yatılır, yalanla kalkılır.

Bilincinde, bir düşünürün  "Ne kadar büyük yalan söylerseniz, o kadar inandırıcı olur"  felsefesi onlarca kurtarıcı sanılır.

Tabii ki çaresizlikten...

Artık, "Yalan dünyası"ndan renk- renk patentler sunulur herkese.

Ama hiç bitmez bu...

Dün ile bugünü birbirine bağlantılayan akıl dengesinin  de koptuğu bu yeni dünyada, yalnızlık ortamına doğru hızla yol alınır. Gelinen noktada bireyselliğin kendi iç dünyasında kendinden başkasını görememe, kabul edememe, kendini lider konumuna koyma sanılarına sarılır böyleleri...

Sonra da; yalan dünyasının labirentlerinde  kaybolmama çabasını sürdürmenin peşine düşülür.

Bu durumun en acı yanı/yönü;  artık durumunun anlaşılır ve bunu kendisinin de  kıyısından-köşesinden farkına varması olur.

Dengelerini yitirmiş olmanın ruh hâleti içinde kendini yeniden toparlayabilme adına inanılır sandığı yeni hedefler seçer kendine. Ütopik heyecanlarının inanılır olmayışı, içine düştüğü bireysellik zaafiyetinin yalnızlığı olarak ortaya çıkar.

"Varsın olsun, tekil heyecanlar sağolsun yeter" düşünüsü yaşam bağıdır onun için artık.

Tek kişilik kararların "varsın olsun"  keyfiliği sırıtır hep böyle zamanlarda ama ne çare... Ayırdında/farkında değildir o artık...

Bu bir doyumsuzluk gösterisine dönüşür zamanla... " bildiğim bildik çaldığım düdük" keyfîliğiyle Babil Kulesi'ne tırmanır olur, burayı kendine hep sığınak yapmak ister bu " tekil kişi"ler.

Tepeden söylemleri, eylemsel anlamda frensiz araba gibi olur.

"Start ve Bitiş" noktalarının nerede ne zaman başladığını seçemez olur. Kopmuş olan anılar yumağını yeniden toparlarken kendisi için verilmiş "yitik" ilanı ile karşılaşır.

Ama o bu durumun farkında değildir.

Eskilerin deyimi ile "Tam muskalık..." bir durum...