Bir arkadaşım plansız bir toplum olduğumuzu söyledi. Bu konu üstüne onlarca örnek verdi. "Yaparız, yıkarız aynı yerde sayarız" diyerek kapadı çenesini.

Ben kendi toplumumuzu bu denli azarlamanın hakkaniyetli olmadığını dillendirdim.

Hatta; "Memlekette tezek yakılan illerde artık doğal gaz yanıyor haksız mıyım?" sorusunu sordum.

Muhabbet bu ya aynı kayış gibi. Bir anda değişiyor. Başbuğ'un "Kurumuş yaprağın akıbetini rüzgar tayın eder" sözünün izdüşümü gibi nasıl oldu bilmem ama söz döndü dolaştı şikeye evrildi.

Şahısların eylemlerini kabul ettiklerini hatta malum başkanın "yaptıysam takımım için yaptım" ifadelerini 80 milyona alenen söylediği halde hala "şike yapıldı mı yapılmadı mı" diye soranların kahya zekalı olduğuna dayandı söz.

Söz kahya kelimesiyle bütünleşince rahmetlik arkadaşım Yusuf Nalbant'ın anlattığı bir fıkra geldi aklıma.

Fıkra şöyleydi:

Ağa ile ırgatı köyden kasabaya giderken... Bir ara ağanın aklına bir muziplik geldi:

-Bak, dedi, şu yol kenarında ineklerin bıraktığı tezekleri yersen... Bu arabamı da, atları da, koşumları da sana veririm. Senin olsun.

Irgat gıcır gıcır arabayı, atları, koşumları görünce, düşünmedi bile... Tezeğin hepsini yiyip bitirdi. Kasabaya gittiler, alışveriş yaptılar, dönerken... Ağa birden düşünceye daldı. "Muziplik derken, araba da, at da, koşumlar da gitti" diye:

-Bana bak, dedi, arabayı, atları, koşumları geri istiyorum. Kaça verirsin?

-Para filan istemem. Aldığım fiyata veririm, ağa...

-Yani?

-Yanisi şu; Bak karşı kenarda duran tezekleri gördün mü? Sen de onları ye! Al arabayı, atları koşumları!...

Baktı başka çare yok, ağa da eğildi, zorlana zorlana yedi tezekleri...

Tam köye yaklaştıkları sırada ırgat gülmeye başladı kendi kendine...

-Ne gülüyorsun, diye sordu ağa, bir şey mi var?

-Nasıl gülmem, ağam? Biz yola çıkarken bu araba da, bu atlar da, bu koşum da senindi. Şimdi yine senin... Peki, öyleyse biz o tezekleri niye yedik?

Soru bence makul ya sizce! Takımının tek sahibi olan o malum şahısla onun hemşehrimiz olan kahyası spor aleminden silindi. Biri ağaydı biri de kahya.

Ellerinde ne kaldı? Ellerinde bir şey kalmadığını ben de biliyorum. Lakin dillerinde o tezeğin tadı baki.