Adı maneviyattır.

Geçmiş baharlar, yazlardır; onlar ile beraber yaşanmışlıklar.

Yokluklarında hasretle özlediklerimizdir.

Hayat öğretiyorken öğrendiklerimizdir.

Büyük ustalardır, Bizlere önce insan olunmalıdır konusunu öğretenlerdir.

Toplum öğretmenleridir, babadırlar, abidirler, amcadırlar, dayıdırlar.

Her şeyden öte candırlar.

İşte iki renk.

Trabzon’un en az 80 yılına damga vurmuş müşfik insan değerli büyüğümüz Ahmet Celal Ataman...

Bir bakış ki; saygının ve sevginin bir arada titrek gözlere düşürdüğü bir damla yaş gibi.

Abisini minnet duyguları içerisinde izlemenin ve dinlemenin esintisine kapılmış bizlerin sevgili abisi Trabzon’un hemen hemen her kulvardaki hizmet elçisi sevgili abim Cafer Hazaroğlu.

Örnek almalıyız.

Onlar bu şehirde insanların ayıplarını aramadılar.

Onlar yaşamın gizli anlamlarının peşine düşmediler.

Onlar yaşamın hiç bir gizli anlamı olmadığını gelecek kuşaklara miras olarak bırakmayı yeğlediler.

Onlar da insanların yanlarına gittiler.

İnsanların aralarında yaşadılar.

Onlar da insanlardan öğrendiler. Onlardan öğrendikleri ile işe başladılar.

Sahip olduklarını temel alarak, bu güzel tabloyu önümüze koydular.

Şükranlarımla.

Sağlık dolu yıllar diliyorum büyük ustalara.

Esin kaynağımız oldunuz, tekrar tekrar şükranlarımla.

Allah razı olsun.

OLUR MU DEMEYİN OLUYOR!
Olur olur bal gibi olur şarkısı gibi, ne yazık ki oluyor.

Üç öğedir tüm toplumların yaşamlarını şekillendiren ekonomisini düzene koyan; emek, toprak, para.

Bir coğrafya ki tüm dünyada eşi benzeri yoktur der tüm dünya insanları.

Toprağın üstü cennet altı cevher, ne ararsan var.

Üstelik de çeşitleri ile birlikte.

Bu ülkenin her vatandaşı ülkesi için emeğini her zaman üst seviyede ortaya koymuşken; toprak ve emek varsa bitiminde para olacaktır.

Elbet hani nerede?

Para da olunca ekonomi gülen yüzünü gösterecektir.

Peki nasıl oluyor da ülkemizin yüzde 90’ı mutsuzum, yüzüm gülmüyor diyebiliyor!

Şarkıya şarkı ile karşılık verilecekse biz nerde yanlış yaptıktan iyisi yoktur.

Toprağımızı iyi-kötü işleyip kendimize yeten ülkeyken işlemez olduk.

Üstüne üstük siz üretmeyin deyip dönümüne para verdik.

Çiftçimizi ve işçimizi işsiz bırakıp şehirleri doldurduk.

Hazıra alıştırdık tüketmenin sarhoşu yaptık.

İşlenmeyen topraklar ülkesi olurken hayvancılığı yerle bir ettik.

Satmadık ne yok ki?

Her şeyi başka ülkelerden alıyoruz.

Toprak biter de deniz bitmez mi misali o da bitti.

Almanya 2. Dünya Savaşı’ndan perişan çıktı, nüfusu az insan ithal etti.

Parası vardı.

Halen daha Almanya ekonomisine 3-5 milyon Türk katkı sunuyor.

Şu an Almanya’da 90-100 arası üniversite var.

Mezunlar ne iş yapacaklarını ve de neden okuduklarını bilirler.

Bizde ise mezunlarının ne olacaklarını bilmedikleri üniversiteler var.

Çoğu mezun da üniversiteyi bitiriyor, eğitim ve bilgi donanımı ise lise düzeyinde.

Hasan Ali Yücel’in eğitim politikaları yerle bir edilince sonuç kaçınılmaz işte; önümüzde.

Bizde 230’a yakın üniversite var.

Mezunları işsizler ordusuna imtihansız ve mülakatsız direkt giriyor.

Sonra da olur mu diyor vatandaş, oluyor işte.

Nüfusumuz çoktur, para yoktur.

Gürcistan’ın nüfusu 4-5 milyon, bizde 5 ise milyona yakın mülteci vard.

Gel keyfim gel, canları sıkıldığında ise gidin ülkenize hava alın gelin. Lüks hayat, oh ne güzel!

Olur mu, diyorlar?

Oluyor işte.

Ne lazım bize matematik, fizik, kimya.

Fabrikalara mı ihtiyacımız var?

Şükür Allah’a, her şeyimiz var.