Bunları niye yazıyorum? Belediye seçimlerine şunun şurasında ne kaldı ki? Belki yeni ekip bunları bilir de vatandaşa biraz nazar eder. Bu ilde kime sorsan, kimin yarasını deşsen bir şeylerden şikâyet ediyorlar. Hem o kadar çok ki dinlemekten beziyorsunuz. Hangi birinden başlıyayım. Mesela geçen hafta meydan ve meydan parkının döküntülerinden bahsettim. Sonra... sonra da muhtemelen Fatih parkının da halkın dinlenme yeri olmaktan çıkarılıp bir ticarethane metaına dönüştürüleceğinden korktuğumu anlattım. Sanki şu andaki çalışmalar da oraya doğru gidiyor. Halkın huzuru mu, halka bir nebze dinlenme yeri mi, kendi yandaşlarına ticarethane mi? Vatandaş sorup duruyor. Hem de endişe ile. Belediyenin gayesi halka huzur sağlamak mı, ticaretle birilerinin veya belediyenin kasasını doldurmak mı? Yapmayın artık bu iş çığırından çıkmak üzere. Ne demek istediğimi iyi anlayın anlayamıyorsanız gelin anlatalım.  Her şey de alenen yazılmıyor ki yazalım. Ayıp oluyor bazen de. Tamam buradan atlayalım Kavak meydana. Avni Aker’i katlettiler. Yeri adeta hayalet şehir gibi. Korku harabeleri, çirkin hatıra(!) kalıntıları. Şimdi orası da sorgulanıyor. “Bekleyin bakın diyorlar orayı da bir AVM’ye çevirip bırakırlar.”

AVM deyince milletin aklı başından çıkıyor. Hemen peşkeş, yandaş, rant vs. kelimeleri dudaklardan dökülüyor. Yapacaklar yalandan bir ufak saha yan tarafına dikecekler kendi adamlarına bina veya ticarethaneleri. Derken, benim gözüm birden yandaki Orman evleri ucube-i kepazeliğine takıldı. Hani zamanımızın valisi Vefa POYRAZ rahmetli diyelim, şöyle dediğini çok iyi hatırlarım “Benim Trabzon’a yaptığım en büyük kötülük o güzelim futbol sahasına şu orman lojmanlarını dikmekti” demişti. Fakat o yanlışı bugüne kadar düzeltmeye kimse davranmadı...ne hikmetse. Sanki memlekette ormaniye çalışanlarına lojman yapmaya yer yoktu. 

Ha, yanlış anlamayın ben söylemiyorum sadece söylenenleri aktarıyorum. Hani dost acı söyler ama “Doğru söyler” derler ya.

Şimdi Kavakmeydan’dan arabayı boşa aldım ver elini sahil derken, orada bir vatandaş bana sahilde Olimpiyat havuzu(!) vari su(!) birikintisini gösterdi. “Abi bak burası lağım suyu havuzu, millet kokudan şikȃyet edince belediyemiz sağolsun(!) deniz’e deşarj edip bizi kurtardı(!), kurtardı da... Ama denizi, geleceğimizi yaktılar” dedi.  Güler misin ağlar mısın. Canım sıktı buradan meydana kaçayım da bir yerde kendime bir çay ısmarlayayım dedim. Sonra vazgeçip Çukurçayır’a mahalleye gazladım. Çektim arabamı Hacı’nın kahvesine ısmarladım çayımı. Tam bir yudum alacaktım ki oradan birisi bana seslendi. “Hocam ya dün gece yine haydutlar şu bizim cadde boyunca ekzost ve motor öttürüp nara atıp durdular, şunu babanın hayrına bir yazsan” der demez çayım boğazıma düğümlendi. Zira oradan başka bir mahalle sakini “Şu eski belediye binasına bir karakol yapsalardı ne olurdu, geldi o binayı yine kendi bildikleri gibi güya kreş vari okul yaptılar”..vs. demez mi. Yok bana bu memlekette şikȃyet dinlemekten rahat bir çay içmek nasip olmayacak. En iyisi eve gidip hatuna rica edeyim demlesin çayı balkonda içelim... Ha, durun daha bitmedi devamı var.