Trabzonspor'un 34 yaşındaki Portekizli sağ bek oyuncusu Joao Pereira, kulüp dergisine açıklamalarda bulundu. 

İŞTE O AÇIKLAMALAR
Trabzon'a gelmeden önce burasıyla ilgili neler düşünüyordun, geldikten sonra fikirlerinde herhangi bir değişiklik oldu mu?
Açıkçası gelmeden önce Trabzon’la ilgili pek fazla bilgim yoktu. Ancak Bosingwa ve Cardozo’dan dolayı Trabzonspor’u biliyordum. Onlar sayesinde takım ve şehir hakkında bilgi edinmiştim. Trabzonspor’un benimle ilgilenmeye başlamasının ardından eski takım arkadaşım Douglas’la konuştum. O da bana şehrin küçük olduğunu, ancak insanların futbola çılgınca bir aşk duyduğunu söyledi. Ayrıca kulübün büyüklüğünden bahsetti. Geldiğimde de anlatılanların doğru olduğunu gördüm.

Trabzonspor sezona değişim yaşayarak başladı. Takımın şu anki durumunu nasıl değerlendiriyorsun?
Ünal Karaman benim buradaki üçüncü teknik direktörüm. Her hocamızdan bir şeyler öğreniyoruz. Bizden isteklerini yerine getirmeye çalışıyoruz. Yönetimde bir değişiklik oldu. Başkanımız kulübü zor bir durumda devraldı. Kulübün geleceğe yönelik olumlu adımlar atması gerekiyor. Yönetimimizin de bu yönde çalıştığını biliyoruz. Umarım gelecekte çok daha iyi durumlara geliriz. Kulübümüz çok büyük, tüm zorlukların üstesinden gelebilecek potansiyele sahip. Bir bütün olarak elimizden geleni yapmamız gerekiyor.  

Bu sezon için hem senin kişisel hedeflerin hem de Trabzonspor'un hedefleri hakkında neler söylersin?
Bir önceki sezondan daha iyisini yapmamız gerekiyor. Dolayısıyla geçen sezonu beşinci sırada tamamladığımız için şimdi daha yukarılarda olmamız lazım. Tabii bu kolay değil. Kulübümüz, mazisindeki başarıları dolayısıyla Avrupa’daki herhangi bir şampiyonada olmayı hak ediyor. Bu nedenle oyunumuzu geliştirip bu hedefimizi gerçekleştirmek istiyoruz. Bireysel olarak hedefim ise sürekli oynamak ve takımıma olabildiğince katkıda bulunmak. 

Ünal Karaman’ı bugüne kadar çalışğın teknik adamlardan ayıran en belirleyici özellikleri neler?
Bu konuda yanlış anlaşılmaktan korkuyorum. Çünkü birçok hocayla çalıştım, bana göre bütün teknik direktörler farklıdır ve kendi içinde bir oyun görüşü vardır. Bunları iyi ya da kötü olarak değerlendirmenin yanlış olacağını düşünüyorum. Hocamız sıkı çalışmayı seviyor ve isteklerini doğrudan bize net bir dille anlatıyor. Maça çıktığımızda kafamızın sahada olmasını ve elimizden gelenin en iyisini yapmamızı istiyor. Ben tüm teknik adamlardan bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. 

Takımımızın Sivasspor ve Galatasaray maçlarında baskın futbolla aldığı net galibiyetlerden sonra yaşadığı puan kayıplarını nasıl açıklamak gerekir? Tecrübeli bir oyuncu olarak bu konuda neler söylersin?
Sezona başladığımız Başakşehir maçında iyi bir futbol sergileyemedik. Rakibimiz bizden daha iyi oynadı. Sonra evimizde Sivasspor karşısında üstün bir futbol oynayarak, çok haklı bir galibiyet aldık. Üçüncü haftada karşılaştığımız Ankaragücü karşısında 2-1 öndeydik. Maçın sonlarında bizim lehimize olması gereken faul kararı hakem tarafından rakip lehine verildi. Kullanılan bu vuruş sonrası yediğimiz gol sonucu iki puanımız bir anlamda elimizden alınmış oldu. Evimizde oynadığımız Galatasaray maçı ise bizim açımızdan iyi geçti. Zaten Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş ile oynadığımız maçlar bizim için hazırlanması ve konsantrasyonu daha kolay maçlardır. Bu tür maçlarda kaybetsek bile iyi futbol oynayacağımızdan kimsenin şüphesi olmuyor. Deplasmanda oynadığımız Alanyaspor maçında ise 3-4 net gol pozisyonu bulmamıza rağmen yararlanamadık. Birini atabilsek belki de rahat kazanacaktık. Göztepe ile evimizde oynadığımız maçın ilk yarısı bizim açımızdan korkunçtu. Ona rağmen bu devrede bir tane gol bulabilseydik her şey çok farklı olurdu. Kasımpaşa maçında da aynı senaryo oldu. 2-0 geriye düştük ama maçın kaderini değiştiren devre sonunda bulduğumuz goldü. O gol bize büyük bir enerji verdi. İkinci yarıya çok farklı bir bakış açısıyla çıktık. Rakip üzerinde kurduğumuz baskıyla kazanmayı bildik. Genel olarak ufak detaylar maçların kaderini belirledi. Umarım önümüzdeki maçlarda daha iyi sonuçlar elde ederiz.

Trabzon'un farklarından birisi de kazanılan maçların ardından kolbastı oynanması. Galatasaray maçından sonra sen de hünerlerini sergiledin. O anlarda tribünle aranızda nasıl bir duygu akışı oluyor?
Trabzonspor’a transfer olduğumda takımımız puan sıralamasında çok iyi durumda değildi. O dönem kazandığımız bir maçın ardından takım arkadaşlarım kolbastı oynamaya başlamıştı. Bu durum bana tuhaf gelmişti. Sonra şehri ve kültürünü tanımaya başlayınca bunun bir gelenek olduğunu öğrendim. Ben de bu işin bir parçası olmak için öğrenmeye çalıştım, ama sanırım bu konularda pek yetenekli değilim. Yine de izlemesi çok keyifli.

Trabzonspor öncesi son golünü 4 Eylül 2010’da Beira-Mar ile Sporting Lizbon arasında oynanan ve 1-1 biten karşılaşmada atmıştın. Sonrasında sekiz yıllık sürenin ardından geçen sezonun son haftasında Kardemir Karabükspor maçında iki gol atarak takımımıza galibiyeti getirdin. Attığın goller sana neler hissettirdi?
Futbola başladığım yıllarda daha ofansif bir sağ kanat oyuncusuydum. Kariyerim ilerledikçe daha çok savunmayı ön planda tutan, asist yapmayı düşünen bir oyuncu haline geldim. Tabi gol atmak da güzel. Karabükspor maçında goller attığım için de ekstra mutlu olmuştum. Bu sezon da gol atmak için fırsatlarım oldu ama benim önceliğim takım arkadaşlarıma asistler yapabilmek.

Sahada çok hırslı ve konsantrasyonu yüksek bir görüntü sergiliyorsun. Sahaya çıkarken nasıl konsantre oluyorsun? Herhangi bir totemin var mı?
Bir futbolcu ve insan olarak kendimi tanımaya başladığımda oturup düşünmeye başladım. Pozitif ve negatif yönlerimi çıkarttım. Pozitif yönlerimi asla kendim ifade etmem, ama negatif olarak sol ayağımın istediğim seviyede olmadığını gördüm, hava toplarında da çok iyi değildim. Buna gol vuruşlarımı da ekleyebilirim. Eksi yönlerim böyleyken bir fark yaratmam gerektiğini düşündüm. Öncelikle bu yorumu diğer oyuncular böyle değil diye yapmıyorum. Her zaman hırslı ve konsantre olmam gerektiğini anladım. Zaten karakterim gereği kaybetmeyi kabullenemiyorum. Bazen hırsım ve kaybetmeyi kabullenememek konsantrasyonumun önüne geçiyor, istemediğim hareketler yapabiliyorum. Kazanmayı çok istiyorum. Her yaptığım hareket bu düşünce yüzünden. Bu nedenle her maça çok yüksek konsantrasyonla çıkıyorum. 

Bu sezon geçtiğimiz sezona oranla daha sakin bir görüntün var. Bunu neye bağlayabiliriz?
Bunun sebebi eşim. Onunla tanışmadan önce farklı biriydim. Eşim, maçlardan sonra eve gittiğimde iyi oynamış olsam bile “O tartışmayı yapmana gerek var mıydı” gibi şeyler söyleyerek bana kızıyor. Ben de fırçaları yememek için sahada daha dikkatli olmaya çalışıyorum. Şunu da söylemem gerekiyor; beni burada izleyip sert bir oyuncu olduğumu düşünüyorsanız İspanya ve Portekiz’de oynadığım dönemde izleseydiniz neler söylerdiniz bilmiyorum.

Yakın arkadaşın Mas’ın takımdan ayrılması seni nasıl etkiledi? Kendisiyle görüşmeye devam ediyor musun?
Mas benim sevdiğim bir arkadaşım. Kendisiyle fırsat buldukça görüşmeye devam ediyoruz. Futbol böyle bir spor, bugün buradasınız ama yarın bakmışsınız başka bir yerdesiniz. Buna alışmak zorundayız. Trabzon’da birlikte ailece iyi vakit geçirdik. Kendisine başarılar diliyorum.

Türkiye'de forma giyen bir Portekizli olarak, Türk futbolcuları nasıl buluyorsun?
Türkiye’ye geldikten sonra gördüm ki çok yetenekli oyuncular var ancak bu yetenekli oyuncuların neden Avrupa’da oynamıyor bu beni şaşırttı. Cengiz Ünder, Cenk Tosun, Okay Yokuşlu, Hakan Çalhanoğlu, Çağlar Söyüncü gibi Avrupa’da top koşturan yetenekli oyuncular var. Bence bu sayı çok daha fazla olmalı. Bu oyuncuların fazlalaşması milli takıma da katkı sağlayacaktır.

Prensipleri ve kuralları olan bir futbolcusun. Senin için en önemli değerler neler?
Yaptığınız gözlemin doğru olduğunu söylemeliyim. Saha içinde görünen bir tarafım var ama bir de görünmeyen kısımlarım var. Her zaman kendime şunu söyledim; futbolun içinde çok kaliteli, hatta benden daha iyi ve benim yerime oynayabilecek oyuncular var. Bir şekilde fark yaratmam gerekiyordu. Hırsım ve takıma adanmışlığımın yanı sıra kendime de yatırım yaptım. Kendime ve yaşantıma dikkat etmezsem elimdeki her şeyin bir gün uçup gidebileceğini biliyordum. Bu kurallarım dolayısıyla hem eşim hem de arkadaşlarım bazen kızabiliyor. Örnek vermek gerekirse arkadaşlarımla veya eşimle akşam saatlerinde dışarı çıktığımızda saat 11.00 olunca mutlaka eve dönerim. Çünkü zamanında uyumam ve erken kalkman gerekiyor. Bu duruma arkadaşlarım kızsa bile yanlarından ayrılıyorum. Bunu yapmak zorundayım. Çünkü benim hayatım böyle olmak zorunda. Neyi yapıp neyi yapmamam gerektiğini bilmem lazım. Aynı şekilde düzgün beslenmeliyim. İşime saygı duyuyorum ve gereklerini yerine getirmeye çalışıyorum. Bu durum benim hayatım için de gerekli. Bu şekilde fark yaratmaya çalışıyorum. Ben bugün futbol oynuyorum ve işimi en iyi şekilde yapıyorum. Eğer futbolcu olmayıp itfaiyeci olsaydım bu seferde dünyadaki tüm yangınları söndürmek ve iyi bir itfaiyeci olmak için mücadele edecektim. 

Takımdaki genç oyuncularla nasıl bir ilişkin var?
Genç oyuncularla iyi bir ilişkim var. Onlara yaptıklarımla veya yapmadıklarımla örnek olmaya, tecrübelerimi aktarmaya çalışıyorum.

Futbola başladığın günlere dönersek, neden başka bir mesleği değil de futbolcu olmayı seçtiğini anlatır mısın?
Ben aslında spor hayatıma yüzme ile başladım. Ancak su çok soğuk olunca yüzmeyi bırakıp futbola yöneldim. Çünkü soğuk suyu hiç sevmem. İlk zamanlar futbol benim için sadece hobiydi. 16-17 yaşlarındayken bu işi gerçekten yapabileceğimi düşündüm. 18-19 yaşlarında Benfica A takımına yükseldim. En başa dönecek olursak; su sıcak olsaydı belki de başka bir hayatım olacaktı.

Ailenin futbolcu olmanla ilgili desteği ve katkısı var mıydı, yoksa seni başka bir mesleğe mi yönlendirmek istediler?
Ailem beni futbol konusunda destekledi. Hatta tercihi tamamen bana bıraktılar. Hangi sporu istersem yapabilirdim. 

Aileni tanıyabilir miyiz? Annen, baban ne işle meşgul?
Futbola ilk başladığım zamanlar annem çalışıyordu. Önce cam fabrikasında çalışıyordu. Fabrika kapanınca işsiz kaldı. Hem benim ihtiyaçlarımı karşılamak hem de aile bütçesine katkı sağlamak istiyordu. Bu şekilde evlere temizliğe gitmeye başladı. Bazen günde iki üç eve gittiği oluyordu. Sonrasında gelip bizim evimizi temizliyordu. İnanılmaz özveriliydi. Yaşam standardımı korumak için çok çabalıyordu. Babam ise önce gazetede sonra beyaz eşya satan bir mağazada çalıştı. En son gazete dağıtıcılığı yaptı. Futboldan para kazanmaya başlayınca ikisinin de çalışmasını istemedim. Her baba çalışır, ama annemin yaptıkları büyük fedakârlıktı.

Annen için hayattaki kahramanın diyebilir miyiz?
Benim kahramanlarım hem annem hem de babam. Babam her durumda benim arkamda durdu. Hiçbir konuda zorlamadı. Annem gibi o da özverili davrandı. Antrenman ve maçlarda beni yalnız bırakmadı. Babanızı bu şekilde hep yanınızda görmeniz tarifsiz bir mutluluk.

Benfica altyapısında yetişmek sana neler kattı?
Benim zamanımla şimdiki zaman arasında çok fark var. Şimdi çok daha gelişmiş durumda. Benfica büyük bir kulüp. Orada olmanızın avantajları var. Örneğin çok büyük oyuncularla çalışıyorsunuz. Bunun yanı sıra kurullarla yaşamayı öğreniyorsunuz. Bunların bana büyük katkıları oldu. 9 yaşında girdiğim bu kulüpten 22 yaşında ayrıldım. Bu sürede önemli deneyimler elde ettim.

2009 yazında transfer olduğun Sporting Lizbon'da üç sezon düzenli olarak forma giydin ve bu süreçte milli takımda da şans bulmaya devam ettin. Bu belki de senin kariyerin için en parlak dönemdi.
Bahsettiğiniz o yıllar ve sonrasındaki birkaç yılı daha kariyerimin en iyi yılları olarak adlandırabiliriz. Ben kariyerime Benfica’da başladım, sonrasında ikinci lig ekibi Gil Vicente’ye transfer oldum. Oradan Braga’ya, Braga’dan da ülkemizin en büyük takımlarından Sporting Lizbon’a geçtim. Özetlemek gerekirse en yukarıdan alta indim sonrasında olmak istediğim yere yükseldim. Ardından bana göre Avrupa’nın en iyi ligi olan İspanya’ya gittim. Ülkenin en köklü kulüplerinden Valencia’da forma giydim. Bu takımda benim açımdan her şey çok iyi başladı. Takımımda düzenli olarak forma giyip milli takıma davet ediliyordum. 

İşler bu kadar iyi giderken Hannover’e transfer olmanın ve o takımdaki kariyerinin bu kadar kısa sürmesinin sebebi neydi?
O süreci anlatmak için Valencia’dan başlamak gerekir. Bu kulüpte iki yılda tam 72 maç oynadım. Sonrasında takımın başına Portekizli bir teknik adam geldi. O dönem gösterdiğim performanstan ötürü taraftarlar tarafından çok seviliyordum. İnsanlar beni bu kadar çok severken kendi vatandaşım olan bir hoca kariyerimi bitirmeye çalıştı. Sebebini hala anlayamadığım bir şekilde beni takımdan dışlamaya çalıştı. Sadece antrenmanlara çıkabiliyordum. Durum böyle olunca menajerimle görüştüm ve başka takıma gitmem gerektiğine karar verdik. Altı ay maç oynamayan bir oyuncunun transfer yapması da kolay olmuyor. Bu sırada Hannover bana talip oldu. Takımın başında Tayfun Korkut vardı ve beni o istemişti. Transfer olduğumda çok formda değildim. 3-4 maç oynadıktan sonra sakatlık yaşadım, ardından hocayla yollar ayrıldı. Benim de kariyerim kısa sürmüş oldu.

Takım arkadaşların arasında yetenekleri ya da profesyonel yaşantısıyla seni en çok etkileyen kim oldu?
Portekizli Ricardo Costa’yı söyleyebilirim. Hem profesyonelliği hem de kalitesiyle beni inanılmaz derecede etkileyen bir oyuncuydu. Valencia’da takım kaptanıydı ve orada bulunduğum süre içerisinde bana yardımları olmuştu.

Bundan sonraki hedeflerin neler? Futbol kariyerinde neler bekliyorsun? Futbolu bırakınca ne yapacaksın?
Futbol oynamayı seviyorum ve bu nedenle fiziksel olarak uygun olduğum sürece oynamaya devam edeceğim. Bıraktıktan sonra da teknik adam olarak devam edebilirim. Bu oyundan kopmam zor. Çünkü ben iki günlük izinleri bile sevmiyorum. Bir günün ardından sıkılıyorum ve futbol oynamak istiyorum.

Trabzon’da nasıl bir hayatın var? Futbol harici zamanlarda neler yapıyorsun? Eşin burada mutlu mu?
Genelde antrenmandan çıkar eve giderim. Eğer eşim yoksa köpeğimle zaman geçiririm. Sonra biraz maç izleyip uyurum. Eşim burada olduğu zamanlarda da genelde evde zaman geçiririz. İkimiz de evcimeniz. Bazen akşam yemeklerini dışarıda yeriz. Eşim burada oldukça mutlu, Portekiz’e gittiğimizde bir süre sonra Trabzon’a dönmek istediğini söylüyor.

Köpeğinle birlikte sık sık dışarı çıktığını biliyoruz. Genelde nereleri tercih ediyorsun?
Köpeğim benim oğlum gibi. Onunla zaman geçirmeyi çok seviyorum. Fırsat buldukça da dışarı çıkarıyorum. Genelde Şana ve Yomra arasındaki sahil kesiminde vakit geçiriyoruz. Sırf onun için arkası geniş bir araç kiraladım. Bu araçta beni görenler gülmeye başlıyor. Sonradan hikayesini öğrenince ben de güldüm ama araba markalarına takılmıyorum. Beni ulaşacağım noktaya götürdüğü sürece sorun yok.

Yakında baba olacaksın. Bu düşünce seni nasıl etkiliyor?
Değişik, tarifsiz bir duygu. Bu konuyu eşimle de konuşuyoruz. Kendimizi hazırlamaya ve neler yapılacağını öğrenmeye çalışıyoruz.

Dünyanın en önemli oyuncularından Ronaldo ile birlikte milli formayı giydin. Onunla oynamak nasıl bir duygu?
Dünyanın en önemli isimlerinden bir tanesi. Onunla aynı takımda oynamak çok özel bir duygu. Her an her şeyi yapabilecek büyük bir oyuncu. Onunlayken biz kendimizi güvende hissediyor, rakipler ise korku hissediyor.

Avrupa Şampiyonu Portekiz’in Dünya Kupası’na ikinci turda elenmesini neye bağlıyorsun?
Avrupa Şampiyonası’ndan sonra bizden beklentiler çok yükseldi ancak bu beklentileri maalesef karşılayamadık. İstenilen oyun sergilenemedi. Bizim için orada olabilmek, beklentilerin bu denli yüksek olması büyük başarı. Bundan sonra ki şampiyonalarda daha iyisini yapacağımızı düşünüyorum. 

Dövmelerin bir anlamı var mı?
Sırtımda bulunan ilk dövmem Benfica altyapısında futbol oynadığım döneme ait. Profesyonel sözleşme imzaladığım zaman birlikte büyüdüğüm, altyapıdan çok yakın bir arkadaşım vardı. Onun da sözleşme imzalamasını bekliyorduk. Bir gün kafede otururken ona da bu haber geldi. Hepimiz çok mutlu olmuştuk. Birkaç saat sonra arkadaşımın kalp krizi sonucu hayatını kaybettiğini öğrendim. Onun bu haberi beni ve altyapıdaki tüm arkadaşlarımı çok üzdü. Sonra takım arkadaşları olarak onun ismini vücudumuza dövme yaptırdık. Sonra sağ bacağıma forma numaramı, sol bacağıma eşimin ve benim baş harflerimi dövme yaptırdım. Sağ kolumda ise hayatımı özetleyen bir futbol topu var. Futbol, aile ve arkadaşlarımı kapsıyor. Sol kolumda da savaşçı dövmesi var. Çünkü bu hayatta herkesin bir şey uğruna savaşması gerektiğini düşünüyorum.

Lakabın var mı?
Braga’daki hocam Jorge Jesus bana ‘ufaklık’ diye seslenirdi. Ben de lakabı benimsedim.

Taraftarlarımızla yaşadığın ilginç diyaloglar var mı?
Genelde taraftarlarımızla fotoğraf çektirdikten sonra bana Türkçe bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar. Ben de Türkçe bilmediğimi anlatmaya çalışıyorum. Bu kez aynı şeyleri daha yüksek bir sesle yeniden anlatıyorlar.

Natacha Esmail ile Hint geleneklerine göre yaptığın düğünden bahseder misin?
Hint adetlerine göre üç düğün yapmanız gerekiyor. İlki Türkiye’deki nişan gibi. Sonrasında bu nişanı kutlamak için ikinci bir düğün yapılıyor. Bu düğünde gelin ve damadın üzerine türlü yemekler sürülüyor. Adetlerine göre bu şekilde vücutlar ve evlilik sağlama alınıyor. Ancak biz bunu istemedik. Üçüncüsü ise klasik bir düğün. Kıyafetleri de eşimi mutlu etmek, adetlerini tanımak için giydim. Güzel bir düğün oldu. Eşim Portekizli, anne babası Mozambikli, büyükbaba ve büyükannesi ise Hintli. Bizim çocuğumuz da Türk olacak.

Editör: Haber Merkezi