Geçmiş zamana baktığımızda Ganita’nın o güzel hatıraları geliyor aklımıza. 20 yıl öncesine kadar birçok Trabzonlunun oturacak yer aradığı, bulabildiğinde keyifle oturup nefes aldığı, gün batımında çayını içtiği ve aşka dair şiirler okuduğu hatta yazdığı bir yerdi Ganita.

Kentlerin soluk aldığı mekânlar, sosyal yaşantıda unutulmaz izler bırakır. Kimi kez bir fotoğrafa, bir şiire, bir anıya yaslanarak o mekânlarla bütünleşiriz. Büyük kentlerin uzağında kendince bir bellek oluşturan küçük kentlerde, taşra kasabalarında böyle sayısız mekânlar vardır. Bunlar kimileyin o kentle birlikte anılan bir pastane, kıraathane ya da çay bahçesi olarak çıkar karşımıza.

Trabzon’un denize ve şiire açılan penceresi diye nitelendirebileceğimiz Ganita, kentle adın bütünleşmiş sayılı mekânlardan biridir.

Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde bahsettiği ve Cenevizliler tarafından 13. yüzyılda yapılan Güzelhisar Kalesi’nin de olduğu bölgenin adıdır Ganita. Aynı isimle de anılan kale 1900’lerin başına kadar varlığını korumuştur.

Ganita denilince Trabzonlunun yüreği kıpırdar.

Kiminde acı, kiminde tatlı hatıraların izleri vardır bu güzel köşenin kıyılarında.

Ganita izler bırakmıştır Trabzonluların yüreğinde.

Kimisi elindeki bir kitabın sayfaları arasında kaybolurken, bir öteki bir bardak çay ile denizin mavi sularını seyreder, ta ki Ganita köşelerinde lambalar sönene kadar.

Akşam saatlerinde oltasını denize atan balık sevdalıları mavi suların enginlere uzanan sonsuzluğunda hayallerinin dizginlerine yol verirler.

Ganita’da çayımızı, sevgilimizle yorozdan batmaya başlayan güneşin batışının eşliğinde dünyanın en güzel balkonunda yudumlarız.

Ganita, sevgiliye şiir fısıldamanın, denizin kıyıya çarptığı suların sesinde alıp başını uzak diyarlara gitmenin, düş kurmanın da mekânıdır aynı zamanda.

Aşkı, sevdayı, dostluğu, dostlukları buluşturan köşemizdir Ganita...