Amaç iflası gösterip  satışa razı etmek mi?

Trabzonspor’un kaderi kötü yönde öylesine nakış nakış örülüyor ki bazen dehşete düşmeden kendimi alamıyorum. Bu kulübün bugününü düşündükçe tüylerim diken diken oluyor, yarını aklıma geldikçe ise kabus görür gibi oluyorum. Hani ‘ölümü gösterip sıtmaya razı etmek’ diye bir deyim var ya, belki biraz paranoyakça bir yaklaşım kabul edebilirsiniz ama Trabzonspor’u yönetenlerin amacının bu kulübü iflasın eşiğine getirip, sonra da para babalarına, dolar milyarderlerine satılmasını zorunlu kılmak olduğunu düşünmeye başladım.

Neden mi?

Bakın Atay Aktuğ döneminden başlayarak, Nuri Albayrak ve Sadri Şener dönemlerinde Trabzonspor çok kötü yönetildi. En azından ekonomik açıdan… Onlarca yanlış transferle birlikte Bordo-Mavili kulübün 100 milyonlarca lirası adeta çöpe atıldı. Bir yandan sahada beklenen başarı gelmezken, diğer yandan ise borcu katlandıkça katlandı. Ancak bu 3 başkan döneminde yapılanların bir bilgisizlik ürünü olduğunu düşünüyorum. Ama aynı şeyleri önce İbrahim Hacıosmanoğlu ve şimdi de Muharrem Usta ekiplerinin yarattığı tahribattan dolayı söyleyemeyeceğim.

Niçin mi?

ÖNCE HACIOSMANOĞLU, ŞİMDİ DE MUHARREM USTA!...

Aktuğ, Albayrak ve Şener dönemlerinde her geçen süreçte borç biraz daha artarken, yine de kulübün gelir kalemleri, likidite akışı ve menkul-gayrimenkullerinin ipotek yoluyla kredi olanağı sağlıyordu. Ancak Hacıosmanoğlu ile başlayan, Usta ile devam eden süreçte ise Bordo-Mavili kulübün borsadaki hisselerinin tüm lotlarının satılmış olması, gayrimenkullerinin her birinin ipotekli hale gelmesi, gelirlerinin her birinin temlik altında bulunması, yeni borçlanmayı olanaksız hale getirmesi gerekiyordu.

Acıdır ki böyle olmadı.

Önce İbrahim Hacıosmanoğlu siyasete yaslanarak sürekli kaynak bulurken, Trabzonspor’un borcunun 178 milyon liradan 431 milyon liraya yükselmesine sebep oldu. Transfer edilen futbolcuların hiçbirinin parasının zamanında ödenmesi bir kenara birçokları FİFA ya da TFF’ye şikayet yoluyla serbest kalma statüsünden yararlanabilecek noktadaydı. Zaten bir kısmı da bu yolu denedi ve ellerini kollarını sallayarak Trabzonspor’a veda ettiler. Ancak bu durum hiçbir şekilde Hacıosmanoğlu ve ekibini durdurmaya yetmedi. Ödeme planı yapma ihtiyacı duymadan sayısız pahalı oyuncağı (futbolcu) Bordo-Mavi renklere kattılar. Önünü arkasını düşünme ihtiyacı bile hissetmediler.

ALTYAPI NARALARINDAN TAMAMEN YABANCILAŞMAYA ÖRÜLEN TAŞLAR!

Ve Muharrem Usta işbaşı yaparken, “Trabzonspor iflas noktasında… Kesinlikle transfer faaliyetlerini çok dikkatli yapmalı, altyapıya olağanüstü önem vermeli ve düşük maliyetle, yüksek kaliteli futbolcuları transfer etmeliyiz. Bu kulübün sonuç hiç iyi gözükmüyor. Ekonomik açıdan gerçek bir felaketle karşı karşıyayız” açıklamasında bulunuyordu. Defalarca da taraftara bu yönde mesajlar verildi. Eski yöneticilere, başkanlara açıklamalar yapıldı, kendilerine sahip çıkılmasını istedi.

Aslında benzer sözleri İbrahim Hacıosmanoğlu da sarf etmişti ve önce 1461 Trabzon orijinli oyuncuların A takıma yerleşmesini sağlamaya çalışırken, sonrasında bir anda adeta gömü bulmuş gibi içi geçmiş, artık emeklilik günlerini yaşamaya hazırlanan çok sayıda futbolcuyu, ‘yıldızları getiriyoruz’ diyerek takıma doluşturmuştu. Ya da genç fakat değerinin çok üzerinde transfer edilen sonuçta bir işe yaramayan isimlerin alınması için adeta çırpındı durdu.

FEDA OPERASYONU’NDAN UÇUK TRANSFER POLİTİKASINA!..

Usta ve ekibi de önce, ‘Feda operasyon’ ile işe başladı. Sonra bir anda çark etti. Tamamıyla yabancıya yönelik ve Trabzon’u tümüyle dışlayan bir yaklaşım sergiledi. Bunu yaparken kulübün her alanında aynı ilkeyi hayata geçirdi. Hani deyim yerindeyse, “Bu kulüpte Trabzonlu barınamaz” havası estirdi. Trabzonspor yine transfer mevsimlerinin şampiyonu haline geldi. Aynı bölgeye 3-4 futbolcu alırken yüzleri bile kızarmadı. Oyunculara, menajerlerine, kulüplerine ödenen paralar konusunda İbrahim Hacıosmanoğlu’nu bile aratır nitelikle eylemlere imza atılar.

Bunun yanında personel politikasında da pahalı isimleri almaktan geri durmadılar. Ama öte yandan da asgari ücret alan çalışanların maaşlarını bile ödemekte zorlandılar. Teknik kadro politikaları, Futbolcu İzleme Komitesi’ndeki teknik adamlara ya da menajerlere verdikleri paralar, altyapıyı yeniden şekillendirirken, burada görev yapan isimlerin uçuk maaşlara imza attırılması asla unutulmaması gereken kulübün borcunu katlayan eylemler arasındaydı. Neyse ki buradaki yanlıştan dönüldü ve İhsan Derelioğlu ekibiyle doğru bir yörüngeye evrilme oldu ama yeter li mi tartışılır…

Trabzonspor’un yıllık zararı katlandıkça katlanıyor. Öyle ki, Hacıosmanoğlu dönemindeki borç 431 milyon lirayken, sözde tasarruf edildiği Usta döneminde bir yılda rakam önce 550 milyon lira, şimdi de 700 milyon lira seviyesine geldi..  Ara transfer başladı. Yine transferin şampiyonu Trabzonspor oldu. Sonuç olarak kulübün gerçek anlamda gelirleri ile giderleri arasındaki makas her geçen gün açılıyor. Belli ki bu ara transferde de rakam çok daha uçuk boyutlara ulaşacak. Kredi borcu, İbrahim Hacıosmanoğlu döneminin iki katına yükseldi neredeyse… Piyasaya olan borcalar da cabası…

Ve yeni bir transfer süreci başladı. Kulübün geliriyle gideri arasındaki makas yükselirken, Başkan Muharrem Usta ve ekibi yeni oyuncular almaktan geri durmuyor. Daha önce yüksek maliyetlerle kadroya katılan birçok isim yok pahasına ya da takasla elden çıkarılmaya çalışılıyor. Oysa geçen sezon forma giyen futbolculara bile borç 25 milyon lirayı buldu. Personele aylarca maaş ödenemeyecek noktalara kulüp taşındı. Bu personelin bir bölümünün asgari ücretle, evlerini geçindirmekten bile aciz oldukları unutulmasın.  Trabzonspor’un kupalarına bile haciz getirilecek bir süreç yaşandı.  Ama bunların hiçbiri Usta ve ekibini durdurmaya yetmiyor. Juraj Kucka gibi orta karar bir Avrupalı oyuncu 30 yaşını aşmışken bonservisine 5 milyon Euro, kendisine 2 milyon 250 bin Euro garanti para verilebiliyor. Alınması düşünülen oyuncuların her birinin yıllık maliyeti 2 milyon Euro’nun çok üzerinde seyrediyor.

KATAR EMİRİNİN VİTRİNE EDİLMESİ İYİ NİYETLİ BİR GÖSTERİ Mİ?

Peki bunun sonu nereye varacak?

İşte benim endişem de burada başlıyor. Yapılan eylemler o kadar anlamsız, o kadar akıl dışı ki, “Yönetimin amacı, Trabzonspor’u iflas ettirmek, sonra da, ‘Bu kulübü bir Arap şeyhine satmaktan başka çaremiz yok’ Buna mecburuz” şeklinde bir düşünceyi topluma kabul ettirme noktasına getirmeye çalıştıklarını düşünmeden edemiyorum. Taraftara, ‘Kırk katır mı, kırk satır mı?” diye sorulacak. ‘Ya kapanacak, ya satılacak’ noktasındaki tercih ise, ‘satılacak’tan yana kullanılacak.

Evet sevgili dostlar; Acaba Trabzonspor’un göğüs reklam sponsoru QNB’nin olması tesadüf mü? Katar Emirinin Akyazı Stadı’nın açılışına getirilmesi iyi niyetli bir çaba mı? Fotoğraflarının günlerce Trabzon sokaklarını ve caddelerini süslemesi bir algı operasyonu mu?  Hem Katar’ın, hem de Emir’in Türkiye’de iktidar tarafından bu kadar korunmasının altında ne var? Nihayetinde bu Emir’e, Trabzon’un yaylalarından denizine kadar her yerin havadan gösterilmesi için helikopter ile 2 saat tur atılması turizme hizmet amacı mı taşıyor? Kusura bakmayın ama ben hiç de öyle düşünmüyorum. Ve bana öyle geliyor ki, Trabzonspor’un Cehennemine giden taşlar tek tek örülüyor, toplum da adım adım hazırlanıyor. 

Umarım yanılırım!!!