Netice hayat devam ediyor, bu devamlılık içerisinde bizlerde mücadeleye devam edeceğiz. Geçmişten günümüze ve geleceğe taşıyacağımız doğru bilgileri bulup onları yeni nesillerin rehberi yapacağız. Bunu yaparken; Kur’an da Allah tarafından ikaz edilip, isyanlarına devam ettikleri için yok edilen kavimlerin durumuna düşmemek için “kulluk görevlerimizi” eksiksiz yerine getirmenin gayreti içerisinde olacağız.
Milletimize tarihi misyonundan dolayı, hem de hümanistlik maskesi altında düşmanlık edenleri de unutmayacağız. Bileceğiz ki; Türk milletine düşmanlık, Türklerin fiziki yapılarına değil, milli, İslami ve insani alanda ki temsil ettikleri değerleredir.

Yıllarca çok uğraştığımız halde, bizleri içlerine kabul etmeyen “Avrupalılık bilinci” Türklerin İslami yayılmacılığının önlenmesi için yürütülen mücadele sürecinde gelişmiştir. Dolayısıyla, Hıristiyanlığın İslam’a karşı konumu, Avrupa’nın Türklere karşı tutumu gibi, soğukluk ve umursamazlık temelindedir.

Anlata anlata bitiremediğimiz reform hareketlerinin Avrupa’daki öncüsü Martin Luther bile, sosyal gıdasını ve kabul edilebilirliğini, Türk düşmanlığını sermaye edinerek yürütmüş bir Alman Papazdır. Güya, hoşgörüyü esas alan, özgürlükçü bir din anlayışını savunmuştur. Protestanlık mezhebinin kurucusudur. Hoşgörünün! yolunu açan Luther’e göre Türkler Katolik Kilisesi’nin yanlışlarına, yolsuzluklarına karşı Tanrı’nın gönderdiği cezadır.

İşte satırları: “Türkler, Tanrı’nın öfkeli kırbacı, yakıp yıkan şeytanın uşağıdır. Türk’ün tanrısı olan şeytanı yenmeden Türk’ü yenmek kolay olmayacaktır. Tanrı, işlenen sayısız günah ve nankörlük nedeniyle şeytan Türkleri Almanların başına bela etmiştir. Bir Türk’ü öldüren vicdan azabı duymamalı; tersine Hıristiyanlığın düşmanını yok ettiği için vicdanı rahatlamalıdır.

Kim diyor bunu; Martin Luther, Avrupa medeniyetinin temellerini atan Ortaçağ aktivist!

Sadece o mu? Değil elbette ki, onlarcası var! Biz en elitlerini yazmaya çalışıyoruz.

Fransız Filozof Voltaire... Fransız Devrimi ve Aydınlanma hareketinin öncülerindendir. Günümüzde özellikle düşünce ve ifade özgürlüğünün temel taşı sayılan “Efendi, fikirlerine katılmıyorum; ama fikirlerini özgürce dile getirmeni sonuna kadar savunacağım!” sözüyle tanınmaktadır.

Ama bakın Rus-Osmanlı Savaşı sürerken Rus Çariçesi II. Katerina’ya yazdıklarına:

“Yüce majesteleri, Türkleri öldürerek bana yeniden hayat veriyorsunuz. Siz Avrupa’nın gücünü aldınız. Türk dilini ve onu konuşanları Avrupa’dan sürmek gerek...
İnsanlığın iki büyük baş belası var:

Birincisi veba, ikincisi Türkler...

(...) Hümanizm ilkem olmasaydı, Türklerin hepsinin kökünün kazınmasını görmek isterdim.

Ben en azından birkaç Türk’ün öldürülmesine katkıda bulunmak isterdim.

Gerçi bu benim hoşgörü ilkeme uymuyor, ama insanlar çelişkilerle yoğrulmuştur...”

Prusya Kralı’na yazdığı mektupta ise “Yunanistan’a zulmeden Türklerden her zaman nefret edeceğim. Ne barbar şeyler! Onlara 60 yıldır Cenevre saatleri satıyoruz, ancak hâlâ bunlarla ne yapacaklarını bilmiyorlar. Saatleri nasıl kuracaklarını bile bilmiyorlar.” Kim söylüyor bu haydut cümlelerini! Dünya klasiğidir diye okuya okuya bitiremediğimiz Voltaire!
İngiliz şair George (Lort) Byron (1788-1824), romantik akımın öncesi Byron Türklerden nefret konusunda romantik değil. Osmanlı’ya karşı Yunan isyanı sürecinde isyanlara fiilen katılmak için Yunanistan’a gitmişti.

Durun daha bitmedi!

Fransız şair, yazar ve devlet adamı Victor Hugo (1802-1885):  Bu katil imparatorluktan, “Osmanlı’dan yakamızı kurtaralım. Bağnazlığı ve zorbalığı susturalım. Elde kılıç dolaşan boş inançları, doğmaları etkisiz hale getirelim” diyor. Biz bu şarlatanın bütün eserlerini okumakla övünürüz adeta!

Alman filozof Friedrich Engels (1820-1895): “Avrupa’nın en güzel toprakları ayak takımının egemenliğinden kurtarılacaktır.

Avrupa Türkiye’sinde Yunan Slav kent soylu sınıfının etki ve zenginliği sürekli artmakta, Türkler her geçen gün gerilemekte. Zaten Türkler devleti ve asker gücünü ellerinde tutmasalardı çoktan yok olup giderlerdi.

Türklerin sahip oldukları -uygarlığı engelleyen- bu tekel ve güç artık güçsüzlüğe dönüşecektir. İşin doğrusu, Türklerin ortadan kaldırılmaları gerekir.”

Felsefeci olarak bize yutturulan aymaza bakarmısınız! Sıra Türklere gelince, ne felsefe kalıyor ve ne de hümanizma! Daha da ilginci var!

Bugün adına, öğrenci değişim programları ithaf edilen Hollandalı Erasmus var. Avrupa’nın zihin dünyasının şekillenmesinde birinci derecede etkili olan bu rahip ne diyor merak ediyorsanız söylüyorum; Erasmus diyor ki; “Bütün Türkler ve Araplar” yok edilmelidir!

Bunların yanında; Dante, Gişarden, Rafael, Leonorda da Vinci gibi ünlü! Rönesans-Reform dönemi düşünür ve sanatçılarının en önemli düşünsel gıdası ne yazık ki; Osmanlı-Türk düşmanlığı olmuştur!

Niye yazdık bunları diye düşünebilirsiniz, en azından bu virüslü günlerimizde ev de kaldığımız için bolca olan vaktimizin bir bölümünü tarihe ayıralım da, geçmişimizi doğru öğrenelim diye yazıyorum. Bizlere ünlü, sanatçı, büyük! Olarak tanıtılan insanların ne büyük insanlık düşmanı olduklarını çocuklarımıza anlatalım ve birbirimizin değerini bu buhranlı günlerde daha iyi anlayalım diye yazıyorum. Yoksa bizimkisi, onların yaptığı gibi, hümanizma adına insanlığa düşmanlık olamaz.