Türk eğitim sistemi, adında ifade eden milli kavramına uygun olarak kendi vizyonuna ve misyonuna, bugün her zaman olduğundan çok daha sıkı ve bilinçli şekilde bağlanmak zorundadır.

Milli Eğitim Temel Kanununda belirtildiği üzere Türk milletinin bütün fertlerini; Türk Milleti’nin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş vatandaşlar olarak yetiştirmek genel amacı her zaman öncelikli olarak hatırda tutulmalıdır.

Yabancı modeller ya da başkalarının etkin uygulamaları nerede olursa olsun bunların incelenmesi, araştırılması ve tartışılması bilimsel bir anlayıştır. Ancak bu uygulamaların milli bir duyarlılık içerisinde kendi kültürümüzle sentezlenerek modellenmesi hatta özgün, telif modellerin üretilmesi gerekmektedir. Bu durum asla tepkisel ya da savunmacı bir anlayışın hakim olması, dışa ve gelişmelere kapanma demek değildir. Bilimin ve insanlığın birikiminden şuurlu ve milli bir hassasiyetle fayda sağlamaktır.

Yıllarca sorumlusu belli olmayan çeşitli vakıf, kuruluş veya yabancı unsurların sorumsuzca faaliyet alanı haline getirdiği eğitim ve eğitim kurumlarımız, kendinden beklenen görevleri yerine getiremez duruma düşmüştür. Bu nedenle eğitimin ve eğitim kurumlarının bilimin ve aklın ışığında, milli bir nitelikte yeniden düzenlenmesi bir zorunluluk halini almıştır. Bu anlamda Türkçe, Türk Dili ve Edebiyatı, Tarih, İnkilap Tarihi ve Atatürkçülük dersi hem sınavlarda hem de programlarda önemli hale getirilmelidir. Gerçi Türkçe, Türk Dili ve Edebiyatı dersi programlarda değerini bulsa da bugün itibarıyla Tarih, İnkilap Tarihi ve Atatürkçülük dersi değersiz durumdadır.

Bulunduğumuz coğrafyayı incelediğimizde sayısız medeniyetler tarihin sahnesinde yok olmuştur. Ancak Türk milleti bin yıldır yüksek bedeller ödeyerek bu toprakları vatan haline getirmiştir. Tarihin her sahnesinde bizi bu topraklardan çıkartmak isteyenler olmuştur, olacaktır. Unutulmamalıdır ki “tarihini bilmeyenler coğrafyasına sahip çıkamazlar” bu da ancak milli bir eğitimle sağlanabilir.

Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun her şeyden evvel Türkiye’nin istiklaline, kendi benliğine, milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.

Başta bize bu güzide toprakları vatan yapılmasını sağlayan Alparslan’dan Fatih’e, Kanuni’den Atatürk’e kadar büyüklerimize şükranlarımızı sunarken Barış Pınarı Harekatı’na katılan tüm asker ve komutanlarımıza tam destek verdiğimizi belirterek Türk Milli Eğitimin milli olması gerekliliği apaçık bir şekilde ortadadır.