Türkiye, kendi yolunu kendisi çizmeye başladığı andan itibaren hep sinsice altı oyulan bir ülke olmuştur. 29 Ekim 1823'te başlayan dahilde huzur, hariçte kişilikli olma durumu; tahakküm altına alındığı yıllarda ülkemize dokunulmamıştır. Yani, öyle fakir haliyle solunum yapmasına yular verilegelmiştir.

Atatürk'ün "bağımsızlık benim karakterimdir" anlayışı gerçekleşmesi zor bir utopya olarak algılanmıştır.

Ne zaman ki "ben de bu dünyanın saygın ve eşit bir bireyiyim" demeye yeltenilmiş o zaman da kilosundan büyük işlere karışılmakla suçlanıp önü kesilen bir memleket olmuştur.

Cumhuriyetin ilk yılları yeni yeni ayağa kalkma dönemleri olduğu için ecdadına "hasta adam" denilen bu evladın, semirip cevval bir hal alacağı pek de olasılıklar içinde değerlendirilmemiştir.

Menderes döneminde hafif hafif yeniden ete kemiğe bürünen bir millet olma çabası; "bebek davası, köpek davası" gibi abuk sabuk gerekçelerle inkıtaya uğratılmış, Amerikancı denen Menderes aslında Amerika tarafından darağacına gönderilmiştir.

"Celladına aşık bir anlayış" o günden taa 15 Temmuz darbe girişimi vaktine kadar saltanatını sürmüştür. Zira her melanetin öznesi olan ABD ve onun dayak öğretmeni NATO adeta söz söylenemez, talimatları ödünsüz uygulanır bir merci olarak algılanagelmitir.

Başımıza gelen her tehlikenin faili bilinse de kimi zaman onun BOP'unun sıbabı olunmuş kimi zaman da yine onun Diyalogunun sözcüsü kesilinmiştir.

Ta ki "Bir nasihatten bir musibet evladır" şiarı gereği harekete geçmeye mecbur oluncaya dek.

Evet harekete geçildi geçilmesine de bu kadar beklenip bu şeytanın ameline düçar kalmak biraz ayıp kaçtı.

Memleket sahipsiz değil elbet. Hani bilip de bilmemezlikten gelme tavrı da bir yere kadardı. Hele bir de darbe ile cana kasteden bu melun hamle, bardağı taşırdı. Vallahi iyiki de taşırdı. Yoksa büyük ağabey ne söylerse onu tasdik eden zavallılardan öteye ömür boyu gidemeyecektik.

Çok şükür günahı ve sevabıyla bu esirliği redden bir yola girildi. İnşallah bedeli ağır olsa da bundan dönüş olmaz. Halkımız amiyane olsa da "her gün tavuk gibi yaşamaktansa bir gün horoz gibi olmayı" yeğlemek anlayışı bu milletin genetiğindeki hakikattir.

Yani millet öz kodlarına döndü. "Ya devlet başa ya kuzgun leşe" sözünün gereği yapılıyor. Burada siyasi saiklerle yamuklaşmak kimseye iktidar sağlamaz. Yeni filizlenenler de bunu böyle bellesin.

Yani gladyo tiplemeleriye kimse hoplamasın. Bizim Oğuz Kağanlarımız, Ulubatlılarımız yani başını vermeyen şehitlerimiz var. Yeni de, mevcut da artık girdiği yoldan dönmesin. Ucunda ölüm olsa bile...