Yaşım itibariyle Süleyman Demirel’i, Karaoğlan Bülent Ecevit’i, Erdal İnönü’yü, Turgut Özal’ı, Başbuğ Alparslan Türkeş’i, Mücahit Necmettin Erbakan’ı, Tansu Çiller’i, Mesut Yılmaz’ı, Abdullah Gül’ü, Reis Recep Tayyip Erdoğan’ı, Dr. Devlet Bahçeli’yi ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu tanıdım, gördüm. Arada kısa süreli siyasi arenaya çıkmış ismini saymadığım birkaç siyasi de cabası...

Hepsinin tarzı farklıydı. Birbirine ağır bir dille yüklendikleri de herkesin malumudur. İçlerinde çok özgün tavırlı olanları da vardı, çok sıradan olanları da vardı. Ama hiçbirininin vatana ihanet boyutunda değerlendirilebilecek tek kamburu yoktu.

Hele milli meselelerde adeta tek ses verirlerdi. İçeride birbirlerini yedikleri vakit bile bir dış gelişme vaki olduğunda öylesine aynileşirlerdi ki adeta tek parti görüntüsü verirlerdi.

Kıbrıs Barış Harekâtı esnasında muhalefette bulunan Demirel’in iktidarda kendiymiş gibi bir yaklaşım sergilemesini asla unutamam.

Yine terör olaylarında aynı tepkileri verdiklerine çokça şahit olmuşumdur. İçlerinden Hakk’a intikal edenler var. Hepsine gani gani rahmet gönderiyorum. Sağ olanlarına da sağlık ve selamet diliyorum. Nihayeti bu milleti yönetme ya da yönlendirme görevi ifa etmişler. Belki az belki çok herbirinin bu memlekete hayırları dokunmuş.

Şu an aktif siyasetin içinde bulunan Erdoğan, Yıldırım, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin açık söylemek gerekirse eskileri özlettiği kanaatindeyim.

Niye böyle düşünüyorum?

Yine bütün sarihliğiyle ifade edelim ki dış saldırılar karşısında yaşanan hizipleşmelerden dolayı böyle düşünüyorum.

Türkiye özellikle Güney’den adeta tehdit ediliyor. Bekasına dönük açık bir saldırıyla karşı karşıya kalmış durumdadır. Amerika Güney’imizde iki Kürt devletini aynı anda peydahlıyor. Barzani üstünden Irak’ta, PKK üstünden Suriye’de bu niyetini adım adım gerçekleştiriyor. Hal böyleyken içeride bir de ihanet darbesi yaşanmış. Manzara budur.

Bu manzarayı gören her Türk, artık parti purtu düşünecek durumda olamaz, olmamalı. Bahçeli işte bu manzara karşısında gerekeni yaptı. Partisini bitirme adına iktidarın yanında yer aldı. Doğrularına sonuna kadar destek verdi, veriyor. Bu davranışlarıyla onu eski siyasetçiler safında değerlendiriyorum.

Kılıçdaroğlu ise aynı basireti ortaya koyamadı. İktidarı suçlamakla devleti suçlamayı karıştırdı. MİT tırları meselesini iktidar yanlışı saydı. Oysaki bu bir devlet tavrıydı. Irak ve Suriye meselesinde gel-gitler yaşayan hükümeti istikametlendirmek yerine “ABD’ye rağmen konuşmayın” anlamına gelecek tavırlar sergiledi. Halen de CİA planlarına teşne bir noktada duruyor. MİT tırlarıyla taşınan silaha kıyamet koparırken, binlerce TIR ile ABD’nin silah taşımasına kör kütürüm kaldı, kalıyor.

Tayyip Erdoğan bazı rijit sözler saffetti tamam da Azrail olsa bile Kılıçdaroğlu devletimizin bekası adına eski siyasilerimizin örneklerini verdiğimiz tavrı takınması gerekirdi. O kine, nefrete, siyasi egoya yenik düştü. Halbuki elimiz genişlediğinde istediğimiz gibi çatışırdık. Zamanlama hatası mı Zaman’a teslim olmak mı buna tarih karar verecek.

Binali Bey ise ne eski ne yeni, o tam bir halk adamı. Onu bir kategoriye iltihaklı sayamam.