Yazgıyı aşmak, sabır gerektiriyor, sınama gerektiriyor, türlü yanılsamalarla sarmal yaşanmışlıklar gerektiriyor ama en önemlisi de öğrenme gerektiriyor…

             Görme engelli bir insanın, yaşamına kara bir perde gibi gerilen! Karanlıktan şikâyetçi olması gayet doğaldır… ancak gözlerinin perdesi sözüm ona açık gibi gözükenlerin! Yıllardır süren Tehlikenin Farkında mısınız? Uyarılarına karşın karanlıkla aydınlığı ayırt edememeleri aymazlıktan öte, tamda gaflet içinde bulunma hali değil de nedir?

             Kuşkusuz her politik düzen, kendi varlığını sürdürme çabasındadır. Yetiştirdiği insan potansiyeliyle!.. gelişip varlığını koruyamayan rejimler kaçınılmaz olarak değişime mahkumdurlar. Rejimi yaşatmaya yönelik çabaların en önemlisi de eğitimdir.  Bu yalın gerçek, son zamanlarda eğitim üzerinde sıkça oynanan oyunlarla sabittir…

             Bir Fransız düşünür ; Ya eğit, ya da katlan derken, ben yine de ; tüm olumsuzluklara karşın Cumhuriyetin kendini sağladığı özgürlüklerin ayırdında olan Cumhuriyet sevdalısı evlatlarının,  karanlığa katlanacağına  asla ihtimal vermiyorum. Demokrasi; demokrasiyi içselleştirip, koruyacak ve güçlendirerek yaşatacak yurttaşlarının varlığıyla güvencededir… Demokrasiye sahip çıkabilecek insanlardan yoksun toplumlarda Demokrasi kurum ve kurallarıyla asla yeşermez ve kolaylıkla otokrasiye dönüşebilir…

               Her yönetim biçimi varlığını sürdürecek bireyler yetiştirmeyi hedefler. Yönetim biçimi olarak demokrasiyi benimsemiş ülkelerde devlet;

              -Saygı gösterip herkesin ayrımsız yararlanmasını sağlamakla hükümlü olduğu; İnsan hakları ve temel özgürlükleri, yurttaşlarına tanımak, öğretmek ve olası riskler karşısında önlem almakla hükümlüdür…

               -Ayrımsız her bir yurttaş: İnsan ve Yurttaş olmaktan kaynaklanan haklarını bilmeye ve bu haklarını sonuna değin kullanmaya yargılıdır… bu temel haklar ancak demokrasi ikliminde karşılık bulacağından, Demokrasi ve İnsan Hakları birbirinin “onsuz olmaz”  koşuludur.

                Demokrasiyi yönetim biçimi olarak benimsemiş bir çok ülkenin tarihsel süreç içinde, demokrasiye farklı misyonlar yüklediği (her ne kadar bizimkiler  TRAMVAY rolünü uygun bulsalar da) görülmektedir. 

                Başlangıçta siyasal bir sistem olarak algılanan, bugün aynı zamanda bir yaşam biçimi olarak kabul edilen demokrasiyi kurmak ve yaşatmak… demokratik değerleri benimsemiş kişileri yetiştirmeye, yani demokrasi eğitimindeki başarıya bağlıdır. Demokrasinin ilke, kurum ve değerleri ile yerleşmesi, bu ilke kurum ve değerlerin o toplumu oluşturan bireyler tarafından yaşam biçimi olarak algılanması ile doğrudan orantılıdır…

                     Demokrasi;

                     -Siyasal toplumsallaşma süreci içinde ele alınmadıkça,

                     -Örnek alınacak demokratik davranış modelleri oluşmadıkça,

                    -Tüm farklılıklara saygılı demokratik bir ortamda uygulanmadıkça,

Öğrenilmesi ve benimsenmesi mümkün olmayan siyasal bir rejimdir. Yoksa birkaç yılda bir ortaya sandık konularak Demokrasinin gereğini yapıyoruz dersiniz, halkı bir süre aldatabilirsiniz ama sürekli asla… gün gelir sizi toptancı halindeki sandıklarla dolu alana transfer edebilirler!..

                    Demokrasinin sınırlarının genişletilmesi hiç kuşku yok ki çağdaş bir toplum olabilmenin önkoşuludur ancak, bu alan açılımı…  bu güne değin baskı altında tutulup ötelendiğini iddia eden ve rezerv tutulan!  farklı cemaatlerin önceliklerine kamu kurum ve kuruluşlarının kapılarını ardına kadar açıp, liyakat öncelikli yapılaşmayı yok sayarak uygulanamaz.

                     Demokrasilerde iktidar olmak, halkın istek ve düşüncelerini yok sayabilme hakkını kimseye vermez… Demokrasi ancak, demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak benimsemiş ve demokrasi ilkelerini geliştirerek, yaşama uygulayabilmiş insanlardan oluşan toplumlarda yaşar ve gelişir…

                     Kendi düşünce, inanç ve davranış dünyasının sınırlarını aşmayı başaramayan insanların… Demokrat ve Özgürlükçü  görünme çabaları ne hazin bir çelişkidir!..