Kimse yanlızlığı kendine yakıştırmaz ve yaklaştırmak istemez, gündeme geldiğindeyse o cümle dökülür ağızlardan ; “Yalnızlık Allaha mahsus”

Oysa o; vakti geldiğinde, kimseye sormadan çıkıp geliyor. Meydan okuyor insanın kalabalık geçmişine ve geleceğini yazıyor tek kişilik yalan dünyanın.

Yalnızlık ve gözyaşı, birbirlerine benziyorlar; ikisi de çaresizlik girdabına sürüklüyor insanı. Bütün gözlerden akan yaş aynı; ne renk, ne cinsiyet ne de herhangi bir aidiyet onun rengini değitiremiyor; insanlığın ortak duygu yansıması, renksiz ama insani. Sanıyorum insanlığın gözünün yaşı gibi, yalnızlık duygusu da ortak acısı. O da ayırım yapmadan geliyor ve berabarinde göz yaşını da eşlik yapsın diye getiriyor.

Yalnızlık; insanın, yaşarken yaşamıyor boyotuna geçişidir aslında. Bütün duyu organları; sevenlerinin peşinden gitmiş, yalnız bırakmıştır yalnızı. Bakışlar düşmüş, ayaklar kımıldamaz olmuştur. kalan yalnızlığı ıstmak için eller, birbirine sarılmıştır.

Köylerimiz boşaldı; gençler şehir kervanına yüklendi gitti, hayat arkadaşları dünya değiştirdi. Kalan babaanneler, dedeler, teyzeler gecelerini gündüz, gündüzlerini aydınlık yapamıyorlar artık. Ayakta durmakta zorlanan evler yalnızlığın tek şahidi. Yorgun düşmüş bedenler, vücudu taşımayan ayaklar selama hasret kulaklar, gözyaşında boğulmuş duygular, nasıl sürdürsün hayatı.

Şehirdeki yalnızlar daha da yalnız, nefessiz bir yalnızlık; kalabalığın, gürültünün hengamanin,acımasızlığın boğduğu bir yalnızlık. Huzur evlerinin, yaşlı bakım evlerinin ve benzeri kuruluşların yalnızlaştırdığı yalnızlık. Eşim, oğlum, kızım kardeşim ifadeleriyle çalkalanan yalnızlık. Gidenin gelmediği, gelenin kalmadığı bir yalnızlık. Mevsimlerin ve renklerin olmadığı bir yalnızlık.

Köylü ya da şehirli; Şayet dinlersek, nice edebi tanımlar duyarız yalnızlığa dair, yalnızlığın kahramanlarından.

Onlar için yalnızlık; dipsiz bir kuyuda debelenmek, ölmeden ölümü yaşamak gibi. Gelmeyeceğini bildiği sevgilinin ağıtında boğulmak, solan ömrün hazanını yaşamak gibi. Kısaca, Onların dünyası; O günü, bekleme tutsaklığının kararttığı bir dünya.

Yanlızlık çağımızın en ölümcül hastalığı. Artık geleneksel yalnızlık kavramı dışında; dünya yeni ve derin bir yanlızlığa doğru sürükleniyor. Modern insan, kalabalığın içinde yanlızlığı yaşıyor. Kent küçüldü, mahalle küçüldü, aile küçüldü; duygusuz oyuncaklarıyla tek başına kaldı insan, üstelik mutlu ve güçlü olduğunu zannederek. Adeta modern yalnızlık çağı yaşanıyor.

Sevgi,aşk, şefkat,sabır ve bütün insani duygular...artık gelin.

VE BIRAKIN YALNIZLIK, YALNIZ KALSIN...