Duvar gazetelerinin, lise yıllarını saymazsak bu mesleği başlayalı elli bir sene oldu.

Yarım asır, koca bir ömrün kaymaklı bölümü…

Kaymak bölümü hep başkalarının olduğu bir ortamın çileli yılları…

İlkyazımın yayınlandığı “kudret” gazetesini yıllarca –rahmetli annemin sandığında, bir çeyiz misali- saklamıştım.

Geçenlerde baktım. Yazılar silinmiş, gazete geçmiş yıllara isyan etmiş. Ağlamaklı oldum. Çünkü o yazı benim için çok önemliydi.

Yıllar öncesinden süzülüp gelen, tarihin derinliklerinden güzel mesajlar getiren bir evlat gibiydi. Olmadı. Yaşatamadım, bu güzel filizi. O yıllarda gazeteciliğin bir ağırlığı, yüceliği, saygınlığı vardı.

Yazımın yayınlandığı günler Ankara’da, İsmetpaşa’da daha bir azametli, gururlu gezerdim. İsterdim ki; herkes benim yazımı okusun, bana aferinler yağdırsın.

Ben neymişim havası…

Bugün havalar çok değişti. Saygınlık ve insanlık da dahil.

İnsanları, fikirleri, davranışları beğenmeme hastalığı. Bu hastalık bulaşıcı, çok da tehlikeli. Özellikle yarı cahillerin tutumları insanı isyan ettirecek düzeyde:” şunu şöyle yaz. Bunu böyle yazma.”

Dün bir olay yaşadım. Anlatayım. Onu yaz. Senin adını kullanayım. Yaşayan kişi olarak senin adını vereyim. Olmaz. Olmaz ama yine de sen yaz.

Anlayış bu. Felsefe bu. Bugünün gazeteciliği işte bu….

“Ben kötü olmayayım, sen ol” mantığı.

Geçenlerde her yerde sen konuşuyorsun diyen bir dostuma mikrofonu uzattım. Hortlak görmüş gibi kaçtı.

“Yok, ben beceremem” dedi.

Biz millet olarak sadece eleştiriyi beceririz. O da bardağın boş tarafını görerek…

Medya dünyası dipsiz bir kuyu. Düşen bir daha çıkamıyor.

Düşmemek için yandaş medya olacaksın. Son yıllarda o da yetmiyor. Candaş olmak zorundasınız

Etliye sütlüye karışmadan yaz yazabildiğin kadar ama nereye kadar?..

Bakınız Trabzon olimpiyatları başladı. Bitti. On  sekiz, ilçe arasında Beşikdüzü gibi bir şehir yok ilçemize hiçbir etkinlik layık görülmedi.

Beşikdüzü’nün eğitim ve kültür kenti olması bile bu etkinliklerde öne çıkmasına yetmedi. Her şehrin bir görevi var. Bize de alkış görevi verildi.

Çekli, caklı konuşmaları alkışlamak az iş midir?

Bu bir şehir için yok sayılmadır. Zavallılıktır. Etkinliğin, saygınlığın olmamasıdır.

İşin acı yanı, ben yöneticiyim diyenlerin hiç birisi bundan şikâyetçi de değildir. Bizim görevimizde alkışlamaktır.

“Allah razı olsun” demektir. “Allah başımızdan eksik etmesin” demektir.

Durup dururken tekere taş koymanın ne anlamı var.

SBS’den iki öğrenci 500 puan almış. LYS’de Türkiye birincisi olmuş. Kimin umurunda. Başında “Milli” kelimesi olan bir bakanlığın varlığından kimlerin haberi var.

Yandaş medya, Candaş medya.

Uyut uyutabildiğin kadar. Uyu yavrum ninni, büyü yavrum ninni…