Şu sıralar ev hapsi yaşadığımız sıkıcı günler bizlere tefekkür havası yaratıyor. Kafamdan geçen istifhamlarla dedim ki dur arkadaşlarla uzaktan bir sohbet geçelim bakalım. Mesela şu yemek içmek meselelerinden başlayalım. Şimdi bakıyorum kahvaltılarımızı tıkır-tıkır muntazaman aksatmadan şükrolsun yapıp karnımızı doyuruyoruz. Doyuruyoruz derken de yine kendi kendime gülüverdim. “Niye?” sorusunu buraya bir yol attım.

Zira benim bundan elli yıl önce yaptığım kahvaltıya baktım bir de bugün kahvaltıda yediklerime baktım. Arada en az üçte bir fark var. O zamanlar hele rahmetli anacığımızın da varlığında hatta daha da geriye gidersek altmış yıl önce diyelim, süt olmayan kahvaltımız yoktu. Hatırlarım Emine teyze diye bir sütçü teyze vardı. Tahminim kırklı yaşlarında olsa gerek sırtında sepeti ile kapımız önüne çöker kapıyı çalardı. Zira annem tembih etmişti her pazartesi gelir beş litre süt bırakırdı. Hiçbir sahtekârlık endişemiz korkumuz olmadan afiyetle içerdik.

Hatta futbol ve atletizm yaptığımız zamanlarda da idmanlardan çıkınca mutlaka bir bardak soğuk sütü sineye çekerdik. Fakat geçen günü TV de -sözüm ona- bir bilim adamı “Amman süt içmeyin şu olur bu olur(!)” Şimdi buyurun da için bakalım. Ben ona nasıl TV’yi ters çevirip te “Konuşma be adam biz üç kardeş bu boya bu posta ve spor performansına sütlerle geldik” diyebilsem. Peki insanlara yasaklanan bu tatlı ve şeker hortlak(!) meselesi de ne ola ki?

Arkadaş biz biraderle idmandan çıkınca evimiz yolu üzerinde tatlıcı “Salim amca”nın dükkânına çantaları koyar yarım kilo baklava üzerine 250 gram süt kaymağını boca ettirir sineye çekerdik. Eee, şimdi n’oldu? Yasak! Amman sakın kırmızı et yemeyin(!) E niye? Şudur budur. Haydaaa, ben şimdi bu millete babamın evimiz taşlığında yaptığı ızgaraları nasıl unutayım. Bunu size nasıl anlatabilsem? Ama şimdi herkese bunlar yasak. Niye? Kolesterol varmış(!) Tüh senin kolesterolüne emi? Ulan arkadaş bizi gıdasızlıktan kırıp geçirdiniz. Ha bir de şu kelle-paça meselesi var.

Birisi çıkar “Her derde deva” der, öbürü de “Aman ağzınıza koymayın nalları dikersiniz” der. Yahu insan sormadan edemiyor. Bunlar aynı tıbbiyeden mezun belki de aynı hocalardan diploma almışlar nasıl olurda birinin iyi dediğine diğer kötü der. Anlayan beri gelsin. Ha bu arada rahmetli babamın zamanında bizim evde sık sık kelle-paça kaynardı. Onu da atlamadan söyleyeyim. Peki bu yaşa gelene kadar hiç mi hasta ve hastanelik olmadık? Olduk tabii de olduğumuzda da herif gibi olduk elhamdülillah. Ömür Allah’ın takdir onun tabii zararlı maddelerden de kaçındık. Mesela sigara, içki, kumar, gece hayatı ve randımansız işlere hiç bulaşmadık.

Sonuçta diyeceğim şudur ki atlattığımız bazı badireler oldu. Oldu da her badireden bir ders çıkararak bu yaşa kadar ulaştık. Benden şimdi biriniz çıkıp ta “Perekli abi, kameti kısa kes sonuca gel” derseniz. Sonuç olarak size, siz olun her şeyden yiyin amma adam gibi yiyin karnınızı asla tam doyurmayın, şişirmeyin tadında bırakın. Mesela “sizi doyuracak son kaşığı asla mideye indirmeyin” derim. Selamlar.