Buluşmalarını duyunca, o kadar mutlu oldum o kadar mutlu oldum ki,

duygularımı ifade etmekte dağarcığımdaki kelimeler kifayetsiz kalıyor desem inanın yeridir!

İki yılda bir parti içi seçimlerde ortaya çıkan ama asla ve kat’a genel seçimlerde (adayları yoksa)  ortalarda gözükmeyen iyi saatte olsunlar dan! Bahsediyorum tabii ki…

Basına ve siyasi kulislere yansıdığı kadarıyla dostlarımız yine bir araya gelip; başta Trabzon olmak üzere Türkiye’nin sorunlarının çözümü noktasında “çetin pazarlıklar sonucu” irade beyanında bulunmuşlar…

Çözümlemede İl Başkanlığı Koltuğunu önceleyen dostlarımız, il başkanlığı konusundaki  sağlanan mutabakatın ardından!.. yönetim kadrolarının hakça dağıtımı adına, secim günü ve saatine değin istihareye yatmak üzere (sevgili Sinan Saylam’ın ifadesine uyumlu) folluklara çekilmişler!

Oysa; Ülkedeki onca alt-üst oluşlar ve tabandaki derin ayrışma karşısında çözümleme… basına yansıdığı kadarıyla gurupların bir araya gelmesiyle değil, kendiyle barışık, bütünlüklü ve halkla buluşan projelerin buluşturulmasına katkı koymakla gerçekleşebilirdi diye düşünüyorum.

Ülkenin temel değerlerini köklü değişimlere uğratan bir rejim anlayışı almış başını giderken… kendi içinde bölünerek kendini imha etme yarışını sürdürme çabası, rejimi hedef alan anlayışların yolunu da dolaylı olarak açmış olmuyor mu sizce?

Sıkıntılarımız, sorunlarımız, çelişkilerimiz olabilir. Zor günler geçiriyor olabiliriz ki geçmekteyiz… ama tüm bu olumsuzluklar asla bizim kendi içimizde; ne didişmemizin, ne de dışlamalarımızın gerekçesini oluşturmamalıdır… gün kardeşlik duygularıyla buluşup, kucaklaşma  günüdür.

Ardılı olmakla övündüğümüz. Her türden baskıya, zulme ve yok etme tehdit’ine karşın, ölümü “ bir gül bahçesine girer gibi “ karşılayan o güzel insanlar Kardeşlik ve Barış talebiyle;

Tam Bağımsız Türkiye diyordu,

Vatan diyordu,

Namus diyordu,

Ahde Vefa diye hançeresini yırtarcasına haykırıyordu… Duyuyor musunuz?

Tarihin en haklı ve onurlu kavgasını verenlerin mirasını ve Aydınlanma Devriminin kazanımlarını israf eden, tarihin bir türlü ileri doğru hız kazandıramadığı kasvetli ülkem.

Asla taviz vermeyen kararlı! Siyaset esnafının elinde şaşkınlaşıp vahşileştin. Hem aymaz hem vahşi… en tehlikelisi!

Midye misali içine kapanarak kendini tüketen, enerjisini, insanını, umudunu yitiren sevgili ülkem…

Düğüm düğümsün…

Düğümüne düğüm eklemektesin!

Düğümleri çözecek olanı değil, daha da gererek, kördüğüm yapacak olanları ısrarla yüceltip kendini yok etmektesin.

Tehlikedesin!..

Çünkü salt iktidar olanın değil muhalefete kalanın da aklında hasat toplamak sevdasından başka bir şey olmayan… demokrasi maskeli bir maskeli balodasın!

Hatta daha da beterlerine çeyrek kalmalardasın?

Düğümüne düğüm eklemedesin…

Ya birbirine daha da beter girmek!, ya da tam sindirilmek üzeresin.

Ya özününü hatırlayıp;

“… Yalanla kirlenmiş havada

Güçlükle soluk alarak

Savunmak gerçeği çoğu kez

Yalnızlığını bilerek

Korkağı, döneği, suskunu

Görüp öfkeyle dolarak

…Yaşamak görevdir yangın yerinde

Yaşamak insan kalarak…” (*)

Deyip… iki ayağın üzre doğrulup ses vereceksin, ya da zorbanın önünde diz çöküp kaderine küseceksin!

Bu karanlık günlerde güzel şeylerin de olabileceğini gösterecek yürekli insanlarla buluşmak umuduyla… Çözüm ya da çözümsüzlük ellerindedir canım kardeşim.

(*) Zülfü LİVANELİ