Yaşam bir dans… Biz bu dansı duygu ve düşüncelerimizin bir yansıması olan tutum ve davranışlarımızla etrafımıza sunanlarız.

                               Ve bu sunumu gerçekleştirenler olarak; paylaşımlarımızda çoğu kez çevremizle olan ilişkilerimizi olumlayan sonuçlara ulaşmamıza olanak sağlayan tutum ve davranışlarda ortaklaşabildiğimiz gibi, ilişkilerimizin kalitesini olumsuz etkileyen kimi yol kazalarına da zemin hazırlıyor!..   ya da biz, böylesi bir yaklaşımın muhatabı olabiliyoruz…

                                Dayatılan koşulların her türden engeline karşın, ilişkilerini insana yakışır bir tarzda yönetmek ve bu dansı pozitif tutumlarla sürdürmek bizi özlenen başarıya taşıyacağı muhakkaktır.

                               İletişim kurarken kaçınılmaz üç farklı benlik ortaya çıkar, hepimizin içinde anne-baba, profesyonel ve çocuk benliği yatar… Ve biz bu benliklerin alt tutumlarını karşımızdaki kişilerden gelen mesajlara göre öne çıkarırız.

                               Anne-baba benliğinin altındaki “destek veren” ve “yardım eden” tutumlar pozitif tutumladır ve etkileme, ikna konusunda bizi desteklerler. Ancak “kurtarıcı” ve “suçlayıcı” tutumuna yönelen anne-baba benliğinin, bizi negatif tutum olarak olumsuz etkileyeceği gözden uzak tutulmamalıdır… Hiç kimse, kendisini suçlayan ve aşırı korumacı birinden pozitif olarak etkilenmediği gibi, bu tutumla sürdürülen iletişim de asla pozitif yönde ilerleme eğilimi göstermez.

                               Bir diğer olgu ise çocuk benliğimizdir. Bu benliğin altında yatan “isyan eden çocuk” ve “boyun eğen çocuk” rolü, bizi kurban psikolojisine sokar. Bu perspektif sarmalında ilişki kurmak ve sonuç almak oldukça zordur. Bu bağlamda çocuk benliğinin bir alt boyutu da “özgür çocuk” tur ve yaşama sevincimizi ifade eder…

                               Değerlerimize olan içten bağlılığımızı, çevremize, dostluklarımıza, mesleğimize duyduğumuz coşku ve adanmışlığı ifade eder. Dolayısıyla ilişkilerimizde özgür çocuk devredeyken başarı sağlama olanağımız diğer negatif çocuk profillerine oranla daha yüksek olacaktır.

                               Profesyonel ya da özel yaşamımızda var olan “yetişkin” benliğimiz de ise; Toplumsal yaşam içerisinde bu tutumun ön planda olması, kişinin olayları analiz/sentez etmesi, sorgulaması, neden-sonuç ilişkisi kurarak muhakeme yapması ve mantık çerçevesinde sonuca ulaşmasını sağlar…

                               İş yaşamında profesyonel tutumun ön planda tutulması; kendimizi, işimize ilişkin bilgi düzeyimizi, deneyimlerimizi ve performansımızı ifade eder. Dolayısıyla profesyonel benlik, kaçınılmaz olarak başarıyı beraberinde getirir.

                               Yazımın başında da vurguladığın gibi yaşam dansı bu tutum ve davranışlarla sergilenir. Ama kimi zaman bu dansın ritmi ve ahengi bozulur, işte o an “psikolojik oyunlar” sahne almış demektir. Psikolojik oyun negatif tutumlarla oynanır. Suçlayıcı, Kurtarıcı ve Kurban (isyan eden ve boyun eğen çocuk). Eğer bir ortamda şeffaflık gerçekleşememiş ise;

                               İnsanlar birbirlerini manipüle ediyor ya da başkası tarafından manipülasyona uğruyorlarsa, kinaye ve azımsama ifadeleri ile birbirleriyle konuşuyorlarsa, işte o ortam psikolojik oyuna en uygun alan haline gelmiş demektir... Böylesi provakatif bir ortama girmemek ve dansın ahengini bozmamak adına, özveri gösteren olumlu tavrı ; (içimizdeki özgür çocuk) profilini özenerek korumak gerekir…

                               Ne yaparsanız yapın içinizdeki özgür çocuğun örselenmesine asla müsaade etmeyin. O hırpalanıp, örselendikçe sizde tatsız, tuzsuz, çekilmez bir büyük olursunuz.

                               Geçenlerde bisikletine binmiş keyifle pedal çevirip, daha sonra Kraliyet sarayının önündeki kırmızı halıda bisikletini zincirleyen Hollanda Başbakanı Mark Rutte’yi izlerken, neden bizim Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Bakanlarımız böyle değil sorusuna takılı kaldım.

                               Coşkuyla izlerken, aniden hüzünlendim… sayısız eskort eşliğinde gerçekleştirilen görmemişliğin, kiralık bir smokin gibi bizim yöneticilerimizin üzerinden dökülüşüyle umarsız kıyasladım.

                               İçinizdeki o özgür çocuğu öldürdüğünüzde, ne çocuğu anlayabilirsiniz ne de büyüğü. Sahte ve göstermelik bir ciddiyet kırılmaz bir kabuk gibi tüm benliğinizi kuşatır. Ruhunuzu saran bu kıskaçtan bir daha kurtulamazsınız.

                               Dikkat ettim, yaşamı ti ye alıp kendisiyle dahi dalga geçenler… iş çalışma hayatına evrildiğinde daha bir ciddileşiyorlar.

                               Bakıyorsunuz adam mütevazi ve kendiyle barışık, pedal çevirip halkıyla ortaklaşmaktan yüksünmüyor. Diğer yandan işinde ciddi ve başarılı.

                               Bizimkiler ise, koruma Ordulu konvoylarla kuşatılmış otomobillerden-uçaklardan inmiyorlar. Çok merak ediyorum, bizim devlet ve hükümet büyüklerimiz seçim ve açılış gezilerinden fırsat bulup yalnız kaldıklarında ne yaparlar?

                               Kürsülerinin etrafındaki Promter’lerin daha verimli kullanılması adına pratik geliştirmek için! Acaba aynanın karşısına geçip Şhakespeare trajedilerinden bölümler okurlar mı?

                               Yoksa geleneksel orta oyununda olduğu gibi seyyar tuluatçı rolünü mü tercih ederler?

                               Sanmam,  hayli zaman var ki kendileri toplum önünde zaten tuluat icra ediyorlar!

                               Unutmayın ki yaşam bir dans… Ve bu dansı ritmine uymak ve ahengini korumak sizin ellerinizdedir sevgili sayfa dostlarım.

                               Anadolu’mda bir söylem asırlar boyu, “zor oyun bozar”  diye kuşaktan kuşağa aktarılır ve kendini sürekli günceller!.. zor ve zorbalardan azade Aydınlık bir hafta diliyorum.