Başkalaşmış zamanlar,
Bütün anlar sessiz.
Sağırlaşmış kulaklar,
Doğru sözler, dilsiz.


Yaralanmış umutlar,
Bütün düşler renksiz.
Tuzaklanmış ufuklar,
Çıkmaz yollar, izsiz.

Düşmanlaşmış dünyalar,
Bütün kinler dipsiz.
Kutuplaşmış insanlar,
Soğuk kalpler, hissiz.

Böyle bir zamanda mıyız yoksa?
Herkes burnundan soluyor ve herkes, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun” makamında.
Herkes haklı ve herkes kendi adaletinin şaşmaz olduğu inancında.
Herkes bağırıyor ve herkes en bağıran olma iddiasında.
Herkes eleştiriyor ve herkes yanılmaz bilgeliği sergiliyor.
Herkes suçluyor ve herkes en masum görüntüye bürünme peşinde.
Herkes bir kurtarıcı bekliyor ve herkes kendi kurtarıcısını yüceltme gayretinde.
***
Böyle bir zamanda mıyız yoksa?
Sokaklar; kadın avcılığının yapıldığı, küfürlerin havada uçuştuğu, yürümenin zorlaştığı, magandalığın kol gezdiği ve soluklanmanın tıkandığı alanlara dönüşmüş!
Sokaklar; selamlaşmanın izlerine rastlanmadığı, düşenin yerde kaldığı, kaldırımlarının araç parkına dönüştürüldüğü, kalabalığında bile yalnızlığın kol gezdiği boşluklara dönüşmüş.
Sokaklar; mültecilerin merhamet dilendiği, değnekçilerin değnek salladığı,  haksız işgallerin yapıldığı ve her geçen gün daha da yabancılaşan ruhsuz köşelere dönüşmüş.
***
Her şehri ve her kasabayı aynılaştırdık; beton cehennemi ve gökdelenler.
Her nefsi tatminsizliğe alıştırdık; daha fazla biriktirmek ve daha fazla tüketmek.
***
Biz doğru, diğerleri yanlış.
Biz ak, diğerleri kara.
Biz gündüz, diğerleri gece.
Biz merkez, diğerleri öteki.
***
Ötekileştirdiğimiz dünyalar…
Hangi zamana doğru sürüklüyoruz acaba?