Kaçkar dağının yamacında,
Aksu vadisinin bağrında.
Yaşam, kendi öz dokusunda,
Güzel insanlar diyarında.

***

Köy, köylü, organik, doğa ve benzeri gibi son dönemin moda kavramları ne yazık ki modernizmin çarkında doğallığını kaybetmek üzereler. Değerlerimizin kendi öz karakterinden uzaklaştırılıp naylonlaştırılması; kültürel yozlaşmaya ve toplumsal çürümüşlüğe yol açar. Farkında değiliz ama girilen yol ne yazık ki budur.

***

İspir: İklim, coğrafya, iletişim ve kültürel ögeler bakımından; Erzurum, Rize, Artvin, biraz Bayburt, hatta biraz da Trabzon yansımaları olan özgün bir ilçe.

Eğer Trabzon’dan İspir’e doğru gidecekseniz, Ovit Dağı’nın büyüsünü soluyarak, kayaların cennetine, İspir’e süzülürsünüz.

O’nu ilk bakışta bir “kayalar cenneti” olarak görseniz de, aslında orası bir tarih, doğa ve özgünlük cennetidir.

İspir’de keşfetmek üzere adımladığım ilk yer, “Hortik” vadisiydi.  Hortikli olan dostum İbrahim Diler aracılığıyla  gerçekleştirdiğim bu gezimi tam bir hayal kırıklığı ile tamamladım. Zira o güzel coğrafya, Erzurum yolu güzergahının vadiye taşınması dolayısıyla büyük bir yıkım yemiş. Yerle bir olmuş dersem yeridir. O meşhur Hortik fasulyesi tarlaları tarumar olmuş, bahçeler yıkılmış, köy öksüz kalmış. O bereketli vadide fasulye üretimi neredeyse bitmek üzere. Ama nasıl oluyorsa Türkiye’nin her tarafında Hortik- İspir fasulyesi tükenmemek üzere satışta!

***

Derken  “Aksu vadisi” ile tanışma fırsatı buldum. İspir’den Yusufeli’ne doğru Çoruh nehrinin kayalarla dansını izleyerek aktım Aksu vadisine.

Vadinin derinliklerine attığım her adım beni şaşırtıyor, soluduğum hava beni uçuruyordu. Aksu Deresi’nin tanımsız coşkusunda kendimi su gibi aziz hissederek akıyordum. Daracık yollarla, yeşile bürünmüş vadiyi kıvrıla kıvrıla yaşadım. Doğayı ve köy evlerinin ahşap mimarisini Aksu Deresi’nin müziği eşliğinde izlemek kişisel tarihimin tarifsiz anlarını oluşturdu.

Fakat oda ne burada da mı HES?

Evet, vadiye hançer gibi saplanmış HESler. Yazık ki ne yazık. Üstelik vadi, “Yaban hayatı” alanı olarak ilan edilmişken…

Ve nihayet, Şentepe Mahallesi.

Şentepe Camii İmamı, Mehmet Çoğlan’ın, olağan üstü misafirperverliği ile Kaçkarların kucağındaki tarifsiz güzelliği yaşamaya başladım.

İki bin rakım, olağan üstü bir doğa ve çok iyi korunmuş bir köy dokusu. Hayal dünyasında gibiyim, el değmemiş güzelliklere bakmaya kıyamıyorum adeta.

Bir kaç betonarme bina varsa da, “tarihi ahşap evler” modernizme meydan okuma bayrağı gibi dalgalanıyor. Dünya kültür mirası listesine girebilecek bir zenginlik.

Turizme kazandırılmalı mı? Bilemedim. Turizme açıyoruz, dediğimiz her şeyi kısa sürede yok ettiğimiz gerçeği ortada dururken.

Ve kaçkarlar, Verçenik… Bağrından kopan Aksu… Saatlerce seyret, saatlerce yürü ve saatlerce solu… Doyumsuz. Bence Aksu vadisi ve Şentepe Köyü dışa kapalı kalmalı. Yoksa asla koruyamayız vadiyi. Vadinin; kırmızı benekli alabalığını, çengel boynuzlu dağ keçilerini, nesli tükenmekte olan su samurlarını, tadı evrenselleşmiş fasulyesini, eriğini kirazını, cevizini. Kısaca, tarifsiz dokusunu asla koruyamayız.

Ve bu doğaya, bu tarihi dokuya uyumlu Şentepe’li güzel insanlar. Allah’ım bu kadar da mı denk düşer. Doğa, tarih ve insan. Uyumun adı Şentepe. Bu üçlü uyuma bir örnek gözlemledim ve sizinle paylaşmak istiyorum. Uzun zamandan beri kullanılmayan tarihi bir konağı hayranlıkla izlerken, konağın önünde bir dibek, dibeğin üzerinde bir gudi (güveç), gudinin üzerinde de oldukça ağır bir bakır tencere kapağı gözüme ilişti. Öyle orada yıllardan beri duruyorlar, sanırsınız ki konağa bekçilik yapıyorlar.

O bakır tencere kapağının yıllarca, el değmeden orada kalması, Türkiye şartlarında mümkün mü sizce. İşte köyün dokusu ve imrenilecek kimliği.

***

İmam Mehmet Çoğlan aydın bir din adamı. Köyle köylüyle bütünleşmiş. Köyün; derdinde, neşesinde, eğlencesinde, iş bölümünde hep o var. Farklı ve sosyal bir kimlik, tebrikler Mehmet Çoğlan. Çoğlanlar, çoğalmalı öyle değil mi?

Ve köyü temsil kabiliyetini üst düzeyde yansıtan güzel insanlarla tanışmak bu gezinin en önemli taraflarından biriydi. Zira bu dokuya uygun insan karakteri ancak yapıyı tamamlardı. İş hayatını Ankara’da sürdüren Cevahir Güler Bey’le, İzmir’de hemşerilerine yol açan Cezmi Dilekmen Beyler; köyüne, kültürüne, insanlarına sahip çıkan, zaman ayıran ve değer veren güzel insan tanımlamasına ne kadar da uyuyorlar, var olsunlar.

***

Günün birinde bu vadiyi görme imkanı bulursanız bilin ki tadı damağınızda kalacak, tekrarlamak isteyeceksiniz.

Dileğim o dur ki vadi başka bir HES çılgınlığı yaşamaz ve en kısa zamanda koruma altına alınır.