Yıl 365 gün ve her bir gün için ayrılmış bir konu var. Mesela 16 Eylül Dünya Ozon Tabakasını Koruma Günü; biliyor muydunuz?
Ben yeni öğrendim ama bu konuya bir gün atfedilmesine şaşırmadım; diğer hiçbir gün gibi.
Sanırım dünyada neyi tutsak elimizde kalıyor. Durum böyle olunca da en azından yılda bir gün, bütün insanlığın dikkatini bir yerde toplamayı istemek çok normal geliyor. Birkaç gün önce 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’ydü; eğitimden, barınmaya, sağlıktan, beslenmeye, oyundan, hür ve eşit bireyler olduğumuzdan, kendimizi ifadeye kadar nice haklarımız için sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. En acısı da yaşam hakkımız için ses yükseltiyor, duyulmak için çaba sarf ediyoruz.
Biraz daha geriye gidelim, Kasım ayının son haftasında 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vardı. Günün adından da anlaşılacağı üzere bu konu sadece ülkemizin değil, dünyanın kanayan yarası. Fiziksel, cinsel, sözlü, psikolojik ve ekonomik pek çok çeşidinden bahsedebildiğimiz kadına şiddetin sınırları, yaşam hakkının elinden alınmasına kadar gidebiliyor.
Aylar önce İspanyol yapımı bir dizi seyrettim. Başroldeki karakter, üniversitede kadın hakları ile ilgili ders veren bir akademisyendi. Sınıfta ders anlattığı bir sahnede şu minvalde bir şeyler söylüyordu: “Ülkemizde, öldürülen kadınlarla erkeklerin sayısı yakın olabilir ama dikkat edilmesi gereken bir husus varsa o da erkeklerin yine erkekler tarafından ve kadınların da erkekler tarafından öldürüldüğüdür. Üstelik en yakınlarındaki erkekler; kocaları, sevgilileri, babaları, oğulları…”
Bir an durdum ve kendi kendime “Ben mi İspanya’da yaşıyorum yoksa bu bir Türk dizisi mi?” diye sordum. Dedim ya, bu konu bütün dünya kadınlarının maalesef ki gerçeği.
Türkiye’de kadına yönelik şiddetten ölen kadınların anısını yaşatmak için internet üzerinden kurulmuş bir anıt sayaç var. Kadın cinayetlerine dikkat çekmek, farkındalığı arttırmak ve toplumsal duyarlılığı geliştirmek amacıyla başlanılan sayaçta yılın 347’nci gününde 363 kadının adı yazıyor.
Mersin’de oğlu tarafından öldürülen 65 yaşındaki M.Y., Ankara’da babası tarafından öldürülen 17 yaşındaki Ş.Y., İstanbul’da kocası tarafından öldürülen 2 çocuk annesi H.D. ve niceleri.

Başka bir dizideki komiser karakteri de fiziksel şiddet gördüğü erkekten şikayetçi olması için ikna etmeye çalıştığı kadına, “Dayağı atan kişi bir adım sonra öldürebilir de” diyor.
5 Aralık’ta, Dünya Kadın Hakları Günü’nde İbrahim Tatlıses’in Altın Kelebek Ödül Töreni’nde Yaşam Boyu Onur Ödülü’ne layık görüldüğü haberi tüm kanallarda, sosyal mecralarda, ertesi gün de gazetelerdeydi.
Şimdi okuyacaklarınız ancak kara mizah olabilir. “Kadın dediğin dayak da yemeli” diyen İbrahim Tatlıses’e bu ödül, yarısı kadın olan bir jüri tarafından, reklamlarında boy boy kadınlara yer veren, müşteri kitlesi kadın olan bir ürünün sponsorluğunda verildi. Kamuoyundan gelen tepkiler sonrasında herkes bu işten sıyrılmaya çalıştı, sorumluluğu birbirine attı; kabahat kürk olsa kimse sırtına almak istemez! Sonuç değişmedi, dövdüğü bir kadın ile ilgili, “Onu öldürebilirdim” diyen biri alkışlar arasında ödül aldı.
Toplumsal hafızamız ne kadar zayıf; yazık!
Oysa şiddetin zaman aşımı olmaz, hafızası silinmez, geçmişi temize çekilmez!