Bu dünyadan bir Veysel geçti. 40 vilayeti adım adım gezdi. İnsanlığa size gönül gözüyle görmeyi öğretmeye geldim der gibi vurdu sazının tellerine. Arif Sağ’a göre Âşık Veysel geçmişi taşıyan adamdır. Kendi anlatımına göre görme yetisini; aynı zamanda iki kız kardeşinin de ölüm nedeni olan çiçek hastalığı nedeniyle yitirdi. Bugün tüm Türkiye’ye duyurduğu türkülerini ise küçük yaşta eline aldığı ve bir daha da bırakmadığı bağlama sevdasıyla yarattı. Onu dönemin şair ve ozanlarından ayıran acıya verdiği tattır.

Hayatı sevdiklerinin ölümüne şahitlik etmekle geçti. Acıya karşı tevekkül ile mücadele eden büyük ozan, okuma yazması olamamasına rağmen günümüzde her kuşatan insanın sözlerini bolca yazdığı bir ozan olarak adını bu çağa altın harflerle kazıdı. 

İlk eşinin onu bırakıp evin hizmetkârı ile kaçmasıyla başlayan sonrasında evlatlarını anne babasını yitirmesinden kaynaklı içe dönük bir hayat sürdüren büyük ozan kendini sazına verip 40 vilayeti şiirlerini insanlara dinletmek için dere tepe dolandı. 

Kıymet bilmez bir çağın yolcuları olarak onun gibi bir ruhu anlamak için sosyal medya ile sözlerini paylaşmaktan öteye gidemediğimizi üzülerek görüyorum. 

İlk eşine yazdığı “Güzelliğin on par'etmez/Bu bendeki aşk olmasa/Eğlenecek yer bulaman/Gönlümdeki köşk olmasa” dizeleriyle devam eden şiirinde acıyı nasıl yoğurup içinde piştiğini anlatır. 

Modernize olduğunu düşündüğümüz bu çağın en büyük eksiklerinden birisi de nerden gelip nereye gittiğini bilmeyen ve anı yaşama telaşına düşmüş yarına umutsuz bakan gençlerin bir yol bulamamasıdır. 

“Dünyaya geldiğim anda/Yürüdüm aynı zamanda/İki kapılı bir handa/Gidiyorum gündüz gece.”

Ne zaman yürür, ne zaman o kapıdan geçeriz bilemiyorum ama kapıdan içeri ilk girdiğimiz andan itibaren bu dünya hanının bütün yemişlerini tadıp yarının çocuklarına bir iyilik bile bırakmadan ikinci kapıya doğru gece gündüz gidiyoruz. 

Aşık Veysel’e gözlerinin açılması ve artık görebilme ihtimalin olduğunu söylediklerinde bunu reddetti. Çünkü göreceği dünya içinde düşler kurduğu dünyadan daha güzel olamayacağını anlamıştı. 

Sayfalar dolusu yazılacak bir hikâyeyi birkaç satıra sığdırmak ahmaklığına kapılmış değilim. Dillerimizden eksik olmayan türküleriyle onu yad ettiğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. 

Öldüğüm zaman üzerime taş koymayın. Toprak olsun üstüm arı konsun koyun otlasın, bu dünyaya toprağımın bir faydası olsun demiştir. Akciğer kanseri olduğunu öğrendiğinde doktorların tedavisini istemedi. Yaşayacağım kadar yaşadım.

Takdirden gelene tedbir olmaz dedi. Son zamanlarını köyünde geçirmek isterken yetişmez dedikleri elma bahçesiyle kapladı her yeri. Bugün hala onun bahçesinden elmamalar yiyoruz.

Bu dünyadan gelip geçiyoruz meşk ile şevk ile bir karıncanın duasını bile almadan unutulup gidiyoruz. Veyseller Âşıklar kalıyor ama.