Kırılıyoruz! Son 1 yıldır mücadele verdiğimiz illet yüzünden eşimizden, dostumuzdan, akrabamızdan şüphelenir olduk. Aman biri öksürmesin, aman biri hapşırmasın yanımızda! Esnaf dükkânını açamaz, emekçi gidecek iş bulamaz, çocuk okula gidip eğitim alamaz. Sağ olsun milletimizde o kadar düşünceli ve bilinçli ki; maskesiz sokağa çıkmıyor, sosyal mesafeye uyuyor, temizlik kurallarına riayet ediyor! Hal böyleyken, Dünya Sağlık Örgütü arka arkaya yaptığı açıklamalarda net olarak tünelin ucunda ışık olduğunu açıkladı. Aşı çalışmalarının hızla ilerlediğini, aşılamanın beklide Aralık sonunda başlayabileceğini dile getirdi. Bir kesim muhterem yazarlar, çizerler bu gelişmeleri emperyalizmin bir oyunu olduğunu, ölümü gösterip insanlığı sıtmaya razı ettiklerini, aşının kapitalizme hizmet ettiğini yazıp duruyor. Çok bilmiş bu kesim yazarlar, çizerler dünyada yeni bir şey bulmuş gibi bir afralar tafralar. Kardeşim o aşı çıktımı siz vurulmayın. 70 yaşına gittiniz, siz vurulup kısır olmayın! Bu millet sadece aşıda mı görmüş ölümü ki sıtmaya razı olmasın! 

REŞADİYE KAVŞAĞI
Son günlerde Moloz Reşadiye Kavşağı hakkında kaldırılacağı yönünde açıklamalara rastlıyorum. Reşadiye Kavşağı’nı bilmeyenlere kısa bir özet geçeyim. Dönemin belediye başkanı 61 Proje mucidi Sayın Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu kavşak projesini hayata geçiriyor. STK’lar, meslek örgütleri hatta vatandaşlar bile bu projenin ne kadar anlamsız olduğunu dile getirse de Orhan beyi kimse durduramıyor. Ağaçlar, yeşillik katledilerek ucube bir yapı, tarihi surların önüne dikiliyor. Ne gariptir trafik rahatlasın diye yapılan bu kavşağın köprüsü sürücüler tarafından neredeyse kullanılmıyor. Son tahlilde yapılması bir masraf, yıkılması bir masraf. Ortada ne sorumlu var, ne ortaya çıkan milli servetin savunucusu var. Demek ki bu işin birinci dereceden sorumlusu Bilim Kurulu!

HADSİZ ADAMLAR!
Her gün bir yenisi ekleniyor reklam arasında koltuğa. Takım elbiseler, renkli saatler, çarşaf gibi yaka mendilleri, değişik bir jargon, anlamsız ve milletten uzak tartışmalar. Kimisinin isminin önünde takı var, kimisi ben gazeteciyim diyor, kimisi de sahibine görevli; düşmüş aylık maaş peşine. Hatta bunların içinde milletin seçtiği vekillerde var. Komedi desen değil, dram desen hiç değil. Bu ülke ve içinde yaşayanlar babalarının malı gibi yine bu ülke ve içinde yaşayanların dini, dili, ırkı, tarihi ile dalga geçer nitelikte açıklamalar yapıyor. Bunlara hesap soran, “Kardeşim sen ne yapıyorsun” diyen hukukta yok! Bir kısım ben iktidarım diyor, diğer kısmı ben muhalefetim diyor. Ne iktidar sahipleri, nede muhalefet sahipleri “Biz bu değiliz, bizim milletimiz bu değil siz neden bahsediyorsunuz?” demiyor. Biri ülkenin kurucusu Atatürk’e, diğeri ülkenin göz bebeği Türk Ordusuna dil uzatıyor. Yıldık ya!

TRABZONSPOR MARŞI
Futbol dünyasının en güzel bestecileri ve söz yazarları taraftarlardır. Taraftarlar futbol aşkıyla, renklerinin sevdasıyla duygularını cümlelere dökerler. Maç öncesi yan yana gelip defalarca marşlarını okuyarak tekrar ederler. Stada giderken marşlarını sokaklarda tescil ettirirler. Tescil alan beste tribünde maç başlamadan “önce dinle” tezahüratıyla diğer taraftara öğretilir. Böylece marş tutulan takımın resmi tezahürat listesine girer. Kulüpler ise taraftarlarına katkı sunmak için takım taraftarı olan, sempati duyulan ve çok sevilen sanatçılardan destek alarak profesyonel marşlar besteletirler. Bu aralar Trabzonspor’un resmi sosyal medya kanallarında bir klip dönüyor. Bir yanlışlık olmalı. Logolu, stat ve soyunma odasında çekilen görüntüler bir marş veya klip olamaz.  Yöneticiler bilmiyordur belki bu marş işini, ben bir anlatayım istedim.

DÜNYADAN BİR UZAYLI GEÇTİ!
Maradona der ki: “Biz futbolcular, sürekli üzerimizde çok baskı olduğundan yakınırız. Baskı, ancak evlerine beş peso getirip çocuklarını geçindiremeyen insanların üzerinde olur. Binlerce dolar alıp, sahaya çıkıp oynuyoruz ve ağzımızı açınca stresten bahsediyoruz. Stres bu ülkede, sabahın altısında kalkanlar içindir.”