Bugün Türkiye’de olduğu gibi basın hemen her ülkede siyasetin yönünü belirlemede etkilidir. Yasama, yürütme ve yargının yanında adeta dördüncü kuvvet olarak işlev de gören basının güç anlamında kullanımı tarihî anlamda yabancı olduğumuz bir durum değildir. Nitekim Osmanlı’nın 1876-1909 yılları arasını kapsayan II. Abdülhamid dönemi basının siyasette aktif şekilde yer edindiği bir sürece işaret etmektedir. 

Basın kavramı insanların haber alma ihtiyacından doğmuştur. 1789 Fransız İhtilali’nden sonra ilk olarak Fransa’da siyasî gazeteler ortaya çıkmış ve dalga dalga dünyaya yayılmıştır. Osmanlı’da II. Mahmud döneminde Takvim-i Vekâyi devlet aracılığıyla yayımlanmışsa da modern anlamda siyasî basın 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren oluşmuştur. Osmanlı modernleşmesinin bir sonucu olarak basın hayatının gelişimi beraberinde halkın siyasî gelişmeleri takip etmesi ve güncel bilgileri doğru şekilde alabilme isteği o dönemde efkâr-ı umûmiye olarak adlandırılan kamuoyunu meydana getirmiştir. 

Kamuoyu üzerinde etki yaratabilmek için gazetelerin çıkarılması bir anlayış olarak Osmanlı’nın modern siyasî muhalefet yapılarınca kullanılmıştır. Genç Osmânlılar ile başlayan bu gelenek özellikle II. Abdülhamid iktidarının muhalefetini temsil eden Jön Türkler tarafından benimsenmiştir. Kamuoyu yaratma ve yönlendirme gücünün farkında olan Jön Türkler muhalefetlerini Paris’te, Cenevre’de, Kahire’de ve Folkestone’da çıkardıkları gazeteler aracılığıyla sürdürmüştür. İktidar-muhalefet ilişkilerini belirleyen basın üzerinden taraflar arasında büyük bir mücadele yaşanmıştır. Basında etkili ve yoğun şekilde propaganda dilini kullanan Jön Türklere karşı II. Abdülhamid de 1864’ten beri yürürlükte bulunan Matbuat Kanunu’nu kendi iktidarında daha da sertleştirip basın üzerinde sıkı baskı ve sansür mekanizması oluşturmuştur. Jön Türklerin kendi iktidarı ve şahsı aleyhinde yaratmaya çalıştığı kamuoyu algısını yok etmeye çalışmıştır. Aynı zamanda yerli basını da tam tersi surette kendi iktidarını destekleyici yayın politikası takibine mecbur etmiştir. Böylece 23 Temmuz 1908’te II. Meşrûtiyet’in ilanına kadar iktidar ve muhalefet arasında basın organlarınca büyük bir propaganda savaşı devam ettirilmiştir.

Gazetelerin siyaset arenasında ne kadar etkili bir silah olduğu daha o yıllardan anlaşılabilmektedir. Basının siyasette kullanılması özelliği iktidarları bu güce başvurmalarına sevk ederken kendilerine karşı muhalefet aracına dönüşme riski karşısında da korkuya itmiştir. Muhalefet kadroları da çeşitli argümanlarla basın vasıtasıyla iktidarı halka şikâyet etme yolunu takip etmiştir. Öne çıkardıkları söylemlerin başında da basının özgür olmadığı gelmiştir. Ancak iktidar el değiştirdiğinde söylemlerin unutulması örnekleri de yaşanmıştır. Nitekim II. Abdülhamid dönemindeki basın üzerinde uygulanan sansürden ve baskıdan şikâyet eden muhalifler 27 Nisan 1909’da Sultan Hamid’in tahttan indirilmesinden sonra bu kez yeni bir matbuat kanunu yürürlüğe koyarak basında birtakım kısıtlamalara gitmiştir. Bu durumsa dönemin gazeteleri tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Benzer durumlar Cumhuriyet döneminde de yaşanmıştır. Seçim sürecine giren muhalefet partilerinin vaatleri arasında basın özgürlüğüne vurgu yapılmasına sıkça rastlanılmıştır. İktidara geldiklerindeyse basını kendileri kontrol altında tutmaya çalışmışlardır. 

Anlaşılacağı üzere basının siyaset alanında kullanımı gerek iktidar erkleri gerekse muhalefet odakları tarafından sıkça başvurulan bir politika yöntemidir. Ülke çapındaki etkisi bu hâldeyken Trabzon gibi basın geçmişinin köklü olduğu ve bugün dahi birçok gazete ve haber sitesinin faaliyetini sürdürdüğü bir şehirde de yerel basının gücü azımsanmayacak ölçüdedir. Trabzon basının bu gücünden gerek şehrin siyasetçileri gerekse gazeteci ehli farkında olmalıdır. Siyasetçiler devlet ve toplum hayatıyla ilgili düşüncelerini ve şehir adına yapılması gerekenleri halka anlatmada basını aktif şekilde kullanmalıdır. Gazeteciler de şehrin sorunlarını açıkça dile getirmeli ve etik ilkelerden ödün vermeden eleştirilerini sunmalıdır. Her durumda kazanan Trabzon olmalıdır.