Güzel ülkemizin, güzel insanlarına, bu güzel vatanda kardeşçe, barış ve huzur içerisinde yaşamasını her devirde çok görenler olmuştur. Hatta Anadolu’nun vatanlaşmasından sonra, bizi bu topraklardan çıkarıp, Anadolu’yu kendi hâkimiyetlerine almak isteyenlerle bu milletin “Yunus gönüllü ve Alparslan kılıçlı” evlatları asırlarca çarpıştılar.


Yaşadığı coğrafyayı vatanlaştırmak için ağır bedeller ödeyen bu milletin en zayıf anını bekleyip bütün güçleri ile saldırdıkları birinci dünya savaşı sonrası bile, bu toprakların asıl sahiplerinin büyük milletimiz olduğu bütün dünyaca görüldü ve anlaşıldı. Buna rağmen, bedeli fazlasıyla ödenmiş bu gerçek kabul edilmeyerek yeniden ve her gün bu toprakları elimizden almak için; bıkmadan, usanmadan, yalana, iftiraya, kandırmaya, içimizde yetiştirdikleri “ileri karakol” görevlileri ile toplumsal huzurumuzu bozmaya devam ettiler.


Koskocaman Osmanlı İmparatorluğu’nu, asırlarca süren, plan, program, fitne ve fesat hareketleri ile içten, askeri harekâtlarla dıştan saldırarak yok etmek için çok uğraştılar. Gelinen noktada bunu tam gerçekleştireceklerini zannederek, sevinçten avuçlarını ovuşturmaya başladıkları Çanakkale saldırısı öncesi, yenilmez zannettikleri armadaları ve zırhlı savaş gemileri bu büyük milletin kahraman evlatlarının cesaret ve yiğitlikleri ile denizin dibini boylayınca, bir kere daha anladılar ki, gördükleri bir serap, istekleri tatlı bir hayalden ibaretmiş! Bu topraklar üzerinde, bu milletin tek bir ferdi bile hayat sürdükçe onların istekleri hayal olmaya devam edecektir!
Bugün içinde bulunduğumuz duruma baktığımızda, düşmanın önceden planlayıp tezgâhladığı ve amacının bizi birbirimize düşürerek vatanımızın işgalini sağlamak olduğu oyunların hepsinin üzerimizde tekrar, tekrar denendiğini görüyoruz. Sadece bununla da kalınmayarak hiçbir dönemde görülmemiş bir güçle, gelişmiş teknolojik silahlar ve binlerce askerle etrafımızı kuşatmayı işbirliği naraları ile gözümüzün içine baka baka gerçekleştirmektedirler. Neyin işbirliği! Kime karşı işbirliği! Amerika’nın binlerce kilometre öteden gelerek, kadim düşmanlığımız bulunan Yunanistan’ın Türkiye sınırında büyük bir askeri üs kurması, inanılmaz derecede buraya silah yığınağı yapması, Yunanistan’ın boyuna, postuna bakmadan her gün Türkiye’ye, yüksek perdeden tehditler göndermesi, hatta Mısır gibi Müslüman bir devletin Cumhurbaşkanı ile konferans düzenleyip, onu Türkiye’nin aleyhinde konuşturabilmesi hayra alamet gelişmeler olarak görülmemelidir.
Bir taraftan da içimizde olabildiğince ve alabildiğince, toplumsal gruplaşmaları ve kamplaşmaları her vesile ile destekleyen tavır, hareket, dolaylı katkı ve hatta büyükelçileri ile “aleni niyet göstergesi” sergileyerek esas amaçlarını net olarak ortaya koymaktadırlar. Ayrıca Rusya’ya karşı tedbirmiş gibi seslendirilen Amerikan-Yunan hazırlığının, Egede savaş sebebi saydığımız karasularının Yunanistan tarafından 12 mile çıkarılarak, Türkiye’ye karşı zayıf düştüğümüzü gördüğü bir anda, ani bir saldırı ile bir “oldu-bitti” yapılmayacağını kimse iddia edemez! Yani bize demek istiyorlar ve açıktan da diyorlar ki;
Malazgirt Zaferi’nden sonra, bin yıldan beri bizi çok uğraştırdınız, artık sona geldik, sizi paramparça ederek, her bir gurubu kendi haklılıkları gerçeğinde birbirlerine karşı destekleyip kışkırtarak, toplumu fakirleştirecek ve devletine karşı küstürecek her türlü gayreti göstererek bu topraklardan kovacağız. Açıktan söylenmese bile, verilen mesajlarla anlatılmak istenen budur.
Bu gerçekleri bilen ve göz önünde bulundurması gereken bütün siyasi parti taraftarları, yönetici ve liderleri ile tüm sosyal ve dini guruplar, bu düşman niyet ve girişimlere karşı kollarını birbirlerine karşı ardına kadar açıp, kahır düşmanlarımıza karşı sarılıp gönülleşmelidirler, hem de şimdi ve acilen.
Çünkü başka bir Türkiye yok!