İçim cız ederek bu yazıyı yazıyorum. Bilim çağı, medeniyet çağı, uzay çağı, akıl çağı dediğimiz bu dönemde; hem de medeni ülke olarak tanımlanan bir yerde insanlar ve onları koruması altında tutan devlet bu kadar ilkel, akıl dışı, inançlara saygısız ve bundan medet uman bir halde bulunabilir mi? diye hayıflandım! Kendi adıma, insanlığımdan utandım. Bir kere daha anladım ki; Yüce dinimizin muhteşem gerçekleri ile tanışmayan topluluklar, hala ve gerçekten “cahiliye dönemi Arap müşriklerden” bir farkları yokmuş!
Ekonomisinin gelişmişliği yanında, aşırı tutumlu ve tasarruf kültürüne sahip İsveç’te geçen hafta hepimizi yakından ilgilendiren inanılmaz bir olay yaşandı Danimarka-İsveç vatandaşı olan ve “Sıkı Yön Partisi” adında bir siyasi partinin de başkanı olan “Rasmus Paluda” adındaki bir meczup, ülke genelinde dikkati çekmek ve oy devşirebilmek amacı ile Kutsal Kitabımız Yüce Kur’an’ı, Linkoning şehrinin meydanında yaktı ve yere attı!
Bununla da kalmayıp yanan Kur’an’ı kerime yerde tekme vurarak, aslında bir insan değil, insana benzeyen bir biyolojik yaratık olduğunu bütün dünya ya göstermiş oldu. Bununla da yetinmeyen bu azılı haydut ve çağın Ebucehili, Ebu Lehebi ülkenin değişik bölgelerinde bu eylemini, polis kontrolü altında yapıp, fikir hürriyeti sahtekârlığı adı altında devlet korumasını da sağlayabilmiştir!
Bu skandal girişim üzerine, ülkedeki Müslümanlar büyük tepkiler ortaya koyarak, Müslümanları kötü göstermek için tezgâhlanan olayların içinde kendilerini bulmuşlardır. Onlarca vatandaş ve polis yaralanmıştır. Ümmet, ümmet diyoruz da bu olaylar üzerine ümmetten beklenen tepkiler gelmediği gibi, bundan cesaret almış olacak ki, İsveç Rusya korkusundan NATO’ya üye olabilmek için Türkiye’nin onayını alacağına inandığını söyleyebilmektedir. Bilindiği gibi; NATO’ya üye olmak için müracaat eden yeni bir aday ülkenin, mevcut NATO üyelerinin bütününün onayını alması gerekiyor.
Türkiye tam da bu olayların arifesinde İsveç’ten gelen bu teklifi; “bu ülkenin teröristlere yataklık yaptığı, onları koruduğu, meclislerinde konuşturacak kadar değer verdiği” haklı gerekçeleri ile kabul etmeyeceğini bütün dünyaya ilan etmiştir. Bu Türkiye’ye yakışan ve mazlum milletlerin beklediği alkışlanacak bir karardır. Bizler, Çanakkale’de, vatanımızda, bizi öldürmek için gelen düşman askerlerinden hayatını kaybedenlere bile; “onlar bizim evlatlarımız olmuştur” muamelesi yaparken, Rusya korkusundan NATO’ya girmek isteyen İsveç’in Türklerinde mensup oldukları İslam dininin Yüce Kitabı Kur’an’ı Kerimi yakarak, yerlerde tekmeletmesi karşısında, İsveç ile bir tehlike zamanında nasıl işbirliği yapabileceğiz. Bunu İsveçli şarlatanların ve onların polis korumasında eylem yapmasına göz yumanların bize anlatması gerekmektedir.
Şimdi, konu ile ilgili bir de hatırlatmamızın olduğunu kıymetli okuyucularımızla paylaşmak isterim. Daha önce de, Türkiye’yi ilgilendiren benzer olayları yaşamıştık. İşin başında, Türkiye olması gereken pozisyona girerek, herkesin takdir ettiği tutum ve davranışları sergilemiş ancak; belli bir zaman sonrasındaki tutum ve davranışları ile hepimizi hayal kırıklığına uğratmıştı. En azından bu yaşanmışlıklardan devlet aklı ile ders alıp, İsveç konusundaki, doğru, haklı, kararlı ve tutarlı politikamızı ne pahasına olursa olsun değiştirmemeliyiz. Kutsal Kitabımıza bu hakareti yapan ve bu kitapta “Belhüm Adal-yaratılmışların en aşağısı, hayvandan bile aşağı” olarak tarif edilen kişilerden oluşan devletlerle; ne vatanımızı ve ne de milletimizin varlığını asla koruyamayacağımız yaklaşımımızı, şu ya da bu gerekçeler ile değiştirmemeliyiz.
Umarız İsveç başına Rus füzeleri yağmadan, Türkiye ye karşı şimdiye kadar yaptığı hatalardan geri döner ve Türkiye’den de özür diler.