Ülkemizdeki günümüz siyasi eylem ve söylemler toplumsal hayatımızı her geçen gün olumsuz etkilemeye devam etmektedir. İktidar denilen ateşten gömleği giyenler ile onu, bir de kendi üzerinde denemek isteyenler arasında yaşanan kıyasıya mücadele bu milletin varoluşundan beri sahip olduğu bütün ayarların bozulmasına sebep olmaktadır. Hatta öyle ki; milletimizi meydana getiren çeşitli sosyal guruplar, bir bütünün parçası değil de sanki birbirinin düşmanları gibi yaşamayı tercih etmeye başladıkları görünümünü vermeye devam ediyorlar.
Bu tehlikeli gidişi ve tehdidi ortadan kaldıracak yegâne güç, sadece siyasi bir partinin tercih edilmesi veya mevcut siyasi parti liderlerinin birisinin mensuplarınca olmazsa olmaz görülmesi değildir. Kendine göre sahip olduğu konum ve imkânları kaybetmemek için, bildiği ve gördüğü yanlışları görmezden gelerek, doğruya yanlış diyenlerin ve gerçekleri bir tarafa itenlerin çoğunlukta olmasının meydana getirdiği tarihi felaketleri insanlık ağır bedeller ödeyerek yaşamıştır. Bu acıklı tablonun kendi şahsi menfaatleri için tekrar yaşanmasına, toplumu sürükleyen gelişmelere siyaset diyerek öncülük yapanların vebalinin iki dünyalık olduğunu unutmadan bu tehlikeli gidişin son bulmasına varlığımız ile katkı sunmalıyız.
Okumadan hüküm vermenin, bilgi sahibi olmadan fikir beyan etmenin zehirlediği toplumsal yapımız ile bundan beslenen siyasi anlayışların “hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” ilahi hükmüne göre kendilerini yeniden ayarlamalarının kaçınılmaz olduğu ortadadır. Bağnazlık ortamının oluşmasına katkı sunanlar ile bundan beslenenlerin tarihin hiç bir döneminde galip geldikleri görülmemiştir ancak, yaptıkları tahribat medeniyet mücadelesinin asırlarca gecikmesine sebep olmuştur! İnsanlığın bunca acı tecrübe ile deneyimlediği olumsuz geçmişini, günümüzde kurtuluş reçetesi olarak sunanların bu yanlış ısrarları, yaşadıkları karanlık ortama uyum sağlamış olmalarındandır.
Özellikle Ortadoğu’da yaşayan toplumların hayatlarında geçerli olan ve ezberlenen gelenekçi yapının, dini kavramlar içerisine giydirilerek insanlara anlatılması ve kabul ettirilmesi için bazı kişilerin isimlerinin önüne sahip olmadıkları ilmi ve dini payelerin konularak servis edilmesi bizim milletimizin itibar etmediği ancak zaman ve mekâna göre de etkisinden de tamamen kurtulamadığı bir çıkmaz olmuştur. Bu gün yaşadığımız bu sıkıntılı dönemde; bu tür kontrolsüz aktörlerin birbirleriyle kıyasıya mücadelelerinin etkisinin olmadığını söyleyemeyiz. Doğudan batıya akıp gelen milletimizin tarihi yaşantıları içerisinde de yer etmeye çalışan bu “akıldışı” yaklaşımlar, yine bu milletin içerisinden yetiştirilmiş büyük âlimlerin ilmi ve fıkhi çalışmalarıyla etkisiz hale getirilmiştir.
“Burası bütün hayatını ilme adayan, gücünü ilmin yaygınlaştırılması ve öğretilmesi yolunda tüketen, din yolundaki eserleri övgüyle anılan ve ömrünün meyvelerini devşiren kişinin mezarıdır.” diye Semerkant’ta bulunan mezar taşına yazdıran İmam Maturidi’nin, nakli akıl ile işleyip ilim haline getirdiği ayarlara dönmemizin önündeki engelleri kaldırmanın zamanı çoktan gelmiş ve beklemektedir. Aklı referans almayan, sözüm ona onu küçümseyenlerin; akılsızlıklarıyla yaptıkları bilimsel bir icada tarih şahit olmamışken, bu tufeyli taifesinin samimi dindarları da rahatsız eden, günümüzde toplumsal yapı içerisinde etkili olmayan çalışması, toplumumuzun medeniyet enerjisi önündeki en büyük tehdittir. Şişirilmiş mensup sayılarıyla her dönem siyasilerin gafletinden yararlanmayı başaranlara itibar etmek, tarihin hiçbir döneminde itibar edenlere katkı sağlamamış aksine onların yok olup gitmesine sebep olmuştur. Bir an durup düşünmeden, bu büyük ve cihanşümul milleti kendi ayarlarına döndürmenin yolu, Kur’an anlatımını hurafelerden ayrıştırarak kendi orijinalliği içerisinde yorumlayan ve onunla ilmin kapısını aralayan büyük âlim Maturidi’nin akıl dolu dünyasını tanımalı ve dini ve ilmi çalışmalarımızda onu referans alarak gerçek ayarlarımıza dönmeliyiz.