“Ah Sis Dağı Sis Dağı / Eritemedin karı / Bu yılda böyle geçti / Yüreğimin efkarı”

Karadeniz insanı yokluklar, sıkıntılar, umarsızlıklar ve güç doğa koşulları altında, göğsünün tam ortasında “efkar dolu” bir yürek taşır. Yaşamın ağırlığı, çözümsüzlüğü, zorluğu bunaltır, yorar, ama asla umutsuzluğa düşüremez, yenemez. Dağa, yaylaya çıkar, doğayla karışır, bütünleşir; bulamaz, taş gibi mısır ekmeği ve ayranla karnını doyurur, bulur, kuzu kavurması yer, hamsi ızgarası; buz gibi sularından içer; topuk otlarında yürür, ormanlarında gezer, bir kemençe sesi duyar; bir türkü mırıldanır, tutturur bir horon, efkarını dağıtır.

Karadeniz insanın en çok gittiği yaylalardan biri olan Sis Dağı hem yüksek, hem de irili ufaklı birkaç tepeden oluşur: Halil Tepesi, Sis Dağı Şenliklerinin yapıldığı ve Sis pazarının kurulduğu Pazarlık Tepesi; Kanlı(Gelin) Kaya, Şehitler Tepesi, Bakıralan, Kaya Sisi, Çilek Tepesi. Temmuzun ikinci haftasından sonra yapılır Sis Dağı Şenlikleri. Dünyanın dört bir tarafından gelen Şalpazarlılarla, merak eden konuklar o çılgın kalabalığı yaratırlar. Kimileri çadır kurar, birkaç gün geçirir dağda; bırakıp gitmezler; kimileri de günübirlik katılırlar şenliğe. Akşamleyin mutlu ve yorgun, dağı terk eder, giderler.

Dağ yüksek olduğu için, Karadeniz’in pek çok yerinden görülebilir. Bulutlar alçalır Sis Dağı’nda; eser savrulurlar çoğu zaman, “sis” olarak çıkarlar karşınıza, göz gözü görmez. Hava bozduğunda dört mevsimi yaşama olasıdır. Bulutların alçaldığı yerin başından sis hiç eksik olmaz. Belki de bu yüzden Sis Dağı denir.  Yılın ilk karı Gavur Dağları’na, Kadırga tepelerine ve Sis Dağı’na düşer.    

Sonbahar rengarenk bir zenginlikle gelir Sis’e. İnsanın başını döndürecek korkunç yarları, uçurumları vardır. Sandıklı Şelalesi ve gölden çıkan suyun şakır şakır döküldüğü ve buz parçacıkları gibi göründüğü uçurum, her halde 400-500 metre derinliğindir.

Kaya Sis’in karşısına düşen, Peynir düzgünlüğündeki kesilmiş gibi duran yarın derinliğinin, 800-1000 metre olduğu söyleniyor. Uçurumun dibinde Çanakçı köyleri var: Yükseklik insanın başını döndürüyor. Köye gelen bahar ancak bir ayda bu kayadan, bu derinlikten yukarı çıkabiliyor.

Kanlı Kaya-Gelin Kaya söylentisi hala unutulmadı: “Derebeyi, ya da işgalci Rus komutan, yaylanın güzel kızlarına-gelinlerine göz koyar ve onları elde etmek ister. Kızlar da bir araya gelir ve saçlarını birbirlerinin saçlarına bağlarlar; o kayadan uçuruma bırakırlar kendilerini, teslim olmazlar, ırzlarını, namuslarını kurtarırlar. İşte o gün bu gündür, o uçurumun adı Kanlı(Gelin)Kaya olarak kalır.

Sis’i gezmek, yüksek bir tepeden sonsuzluğa akıp giden dağları, tepeleri, uçurumlarla dolu korkunç vadileri, Kadırga’yı, Sakaltutan’ı, obaları seyretmek değildir; aynı zamanda Sis’in “gizli bahçelerini, gizli güzelliklerini” tek tek keşfetmek demektir. 

Her tepesi çileklerle, zifinlerle kaplıdır. Bakır Alandan bakıldığında vadileri, uçurumları kaplayan hafif bir pusla, dalga dalga uzayıp giden sıra dağlar ufkunuzu doldurur. Beyaz vargit çiçekleri, koyunlar, köpekler, sığırlar ve çocuklar dağın son şenlikleridir dağda.

Çileklerin, zifinlerin, gürgenlerin yaprakları yaz boyu topladığı güneşin renklerini, sonbaharla birlikte sarı-yeşil-mor-kırmızı-kahverengi olarak doğanın tualine yansıtır. Dağlar, tepeler, vadiler, uçurumlar çilek yapraklarıyla, zifin, gürgen yapraklarıyla, renkten renge girerek çok zengin bir senfoni oluştur. Kahverenginden mora, mordan kırmızıya, yeşilden sarıya uzayan doğa muhteşem bir tablo olur. Anisin salkım salkım meyveleri, dikenin kırmızı çiçekleri ve yemyeşil Sis Dağı, masmavi göğün altında bu mevsimde çalınmış bir yeryüzü cenneti gibi durur. İkindiden sonra kızaran güneş doğaya buğulu ve büyülü bir güzellik katar. Her anı, her saati ayrı ayrı güzelliktir Sis’in. Tüm renkler kadife yumuşaklığında insanın yüreğini okşar ve doldurur.

Sis Dağı’nda, sonbahar renklerinin sesini dört bir tarafta duymak ve yaşamak mümkündür: Çam kokularına karışıktır sonbahar kokuları. Kırlarda, bayırlarda, uçurumlarda o renklerin sesleri yankılanır. Gözleriniz, kulaklarınız sarının, morun, kırmızının ve kahverenginin çığlıklarıyla kendinden geçer, büyülenir. Renklerin, zamanla nefes kesen yarışını izlersiniz doğada. İzlerken kesilir soluğunuz, sarhoş olursunuz. Bir don, bir kar, bir tipi öldürür bu güzellikleri, doğanın yası başlar  

Sis Dağı dönüşü Abalu’nun Yeri’nde yenen haşlama ve saç kavurma tek sözcükle enfesti. Mutluluk, bu güzellikleri duyumsamak ve yaşamaktır.

Sağlıkla, sevgiyle kalın.