Darbe; şiddeti de içerebilecek biçimde kuvvet uygulayarak ordu (ya da ordu destekçisi gruplar) marifetiyle hükümeti yıkmak, değişmesini sağlamaktır. Örneğin 27 Mayıs 1960, 12 Eylül 1980’de gerçekleşen askeri müdahaleler darbedir.
Arapça uyarmak, dikkat çekmek kökünü ifade eden ‘ihtar’ kelimesinden türetilen muhtıra ise, uyarı yazısı anlamına gelir.
Örneğin 12 Mart 1971 tarihinde mevcut hükümete belli konularda ihtarda bulunan ordunun girişimi tarihte 12 Mart Muhtırası olarak bilinir. Darbeden farkı görüldüğü gibi hükümetin ikaz edilmesi dışında hükümetin alaşağı edilmesine yönelik fiili bir harekâtın olmamasıdır.
Türk siyasi hayatı bir de 28 Şubat 1997 süreciyle anılan ‘Postmodern darbe’ ifadesiyle tanışmıştır ki bu dönemde ordunun hükümete yönelik muhtıra niteliğindeki açıklamaları bir ordu mensubunun diliyle bu anlamı kazanmıştır.
12 Mart ve 28 Şubat muhtıralarının bir özelliği, doğrudan hükümeti devirme hedefi olmadığı halde mevcut hükümetlerin değişmesine neden olmalarıdır.
Burada açıklandığı gibi iktidarı, şiddeti de içerebilecek biçimde güç uygulayarak değiştirme pratiğinin Türkiye’deki köklerinin Osmanlı geçmişine dayanan izdüşümleri olduğu, bunun arkasında da güçlü merkezi devlet yapısı üzerinden toplumu dizayn ve ülke yönetimini elinde bulundurma isteğinin yattığı görülecektir.
Son olarak 15 Temmuz günü bunu gerçekleştirmeye çalışıldı ama asil Türk milleti sayesinde engellendi.
Aslında bakarsak Türk tarihinin başlangıcından beri darbeler olmuştur. İlk darbede Mete’nin babası olan Hun hanı Teoman’a karşı yaptığı darbedir. Osmanlı döneminde de darbeler görülmüştür.
Ancak dikkat edilecek husus Osmanlı’nın gerilemeye başladığı, zayıfladığı dönemler darbeler gerçekleşmiştir. Kurulun Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan günümüze kadar da çok darbeler görülmüştür. Bu darbeler iç ve dış mihrakların birbiri ile bağlantıları sonucunda olgunlaşarak olmuştur.
Türk milletinin vatanını seven, İslami ve dini değerlere önem veren kadrolarla yönetilmesi gerekmektedir. Milli şuurdan yoksun kadrolara milleti teslim etmek ihanet olur. Vatan sevgisinin, milli şuurun oluştuğu kadro ve programı ile daimî devlet politikası olması gerekmektedir. 
15 Temmuz’da yaşananlar bir milletin, kendi düşmanlarına karşı sürdürdüğü sosyal, kültürel, ekonomik ve politik bağımsızlık savaşı, kendini dış ve iç sömürüye karşı koruma şuur ve çabasıdır. Yani, bir milletin var olma ve yaşama savaşıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibinin millet olduğunu, milletin vicdanına aykırı, milli tarihe, milli kültüre ve milli ülkülere ters düşen tarif ve tutuşların bu ülkenin menfaatine olamayacağını, 15 Temmuz’da vatanın evlatları bunu layıkıyla göstermiştir. Darbeye darbeyle cevap veren bu millet darbelerin sonunu da getirmiştir.
Darbelerle karşılaşmamak için daha güçlü, daha çalışkan, okuyan, inanan, devletine, milletine dinine bağlı nesiller yetiştirmeliyiz.
Allah bizlere, ülkemize darbelerden uzak yaşam nasip eylesin.
Amin.