Günlük hayatımızda kelimeleri düşmana taş fırlatır gibi, düşünmeden tartmadan birbirimize karşı kullanan bir toplum olduk. Kimse, her şeye ayar vermeyi gerekli görürken, dilinin ayarını hiç düşünmüyor. Nedendir, niçindir bilinmez, her türlü çirkef ifadeleri kullanan insanlar birde üstüne; siz benim söylediklerime bakmayın, benim kalbim tertemizdir demez mi! Bu tıpkı şuna benziyor; zaman zaman karşılaşırız, siz benim oruç tutmadığıma bakmayın, namaz kılmadığıma bakmayın, imkânım olduğu halde hacca gitmediğime bakmayın, Kur’an’ın mealini okumadığıma bakmayın, harama yalana, zinaya ve riba’ya tamah ettiğime bakmayın benim kalbim tertemizdir!

İnsanın gülmesi geliyor, madem kalbin tertemiz neden onun sahibinin yap dediklerini yapmıyorsun! Neden yapma dediklerini yapıyorsun? Bu mudur kalp temizliği! Kendi kendini aldatan bu ironik yaklaşımlar maalesef bu gün toplumsal bir hastalık olarak tedavisi imkânsız bir hale gelmiştir.

Dil, beyin ile gönül arasındaki irtibatın elçisidir. Gönül’e koyduğun kıymetler, beyine ulaşır, oradan da dil ile ifade edilir. Temiz olan gönül, beyine güzel mesajlar gönderir, beyinde güzel düşüncelerini dil ile seslendirir. Eğer gönle koydukların kıymetsiz şeyler ise bu sefer beyin değersiz mesajları dile seslendirmesi için gönderir, dil de, bu mesajları değersiz sözlerle seslendirir. Burada önemli olan gönlümüzde toplayıp beynimize gönderdiğimiz mesajların güzel olmasıdır. Bunu sağlamak için de, gönlü ustasının, sahibinin kullanma kılavuzunda belirttiği gibi kullanmalıyız. Yoksa olumsuz düşünceler ile her zaman toplum dışında kalmak tehlikesi ile karşı karşıya kalabiliriz.

Bir gün Davut Peygamber, Lokman’dan bir koyun kesip, en iyi yerinden iki parça et getirmesini istemiş. Lokman da, ona kestiği hayvanın dilini ve yüreğini getirmiş. Birkaç gün sonra Davut aleyhi selam, bu defa hayvanın kötü yerinden iki parça et getirmesini istemiş Lokman’dan. Lokman yine hayvanın dilini ve yüreğini getirmiş. Hz. Davut meraklanmış ve bunun sebebini sormuş Lokmana!

Lokman cevaben şöyle demiş Hz. Davut’a; Bu ikisi, yani “dil ile gönül” iyi olursa, bunlardan daha iyisi olamaz. Ancak bu ikisi kötü olursa; bunlardan daha kötüsü olamaz.

Onun içindir ki, derler ki; dil ile düğümlenen, diş ile çözülemez!

Dilimize dikkat edelim, gönlümüzü ferah tutalım, halimize şükredelim.