Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerimizin ve renklerimizin ayrı olması, O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, bilenler için gerçekten ayetler vardır. ( Rum süresi, 22. Ayet)

*** 

Kuran, Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.v) aracılığıyla bütün insanlara gönderilmiş Allah’ın kitabıdır. Dolayısıyla kuran İslam dünyasının en saygın varlığıdır.

Anadolu insanı, kuranı asırlarca baştacı yapmış, Kuran’ın bulunduğu odada yüksek sesle konuşmamış, ama O’nu yaşama rehberi yapmakta sıkıntılar çekmiştir. Çünkü en kutsalını kendi diliyle okuyamamış, yönlendirmelerle, “İslami bir hayat” yaşamaya çalışmıştır. Yönlendirmeler sonucu kitabını; süslü kılıflarda korumuş, mezarlıkların vazgeçilmezi yapmış, ama O’nu hayatının merkezine almakta zorluklar yaşamıştır.   

***

Kuran, Türkçemizle buluşturulamadığı için, içinde ne var, ne yok bakamadık, anlamı üstünde düşünemedik, “Diri olanı uyarsın” diye indirilen kitabımızı anlayarak okuyamadık.

Arapça bilmediğimiz için Kuran’a sonsuz saygılı, ama ondan habersiz yaşamaya devam ettik. Yaşadıklarımızsa “dini aracılarımızın” doğruları etrafında gerçekleşti. Asırlarca O’nu okumadan, onunla yaşadığımızı zannettik. Hep bir bilenimiz oldu ama kendimiz bilemedik. Oysa kuran hakkında en sağlam ve en doğru bilgiyi yine Kuran’ın kendisi verecekti ve biz kendisinin içerisine giremiyorduk.

***

“Kuran’ı okuyup düşünmüyorlar mı?” ( Nisa 82 )

“Yemin olsun, şeytan, içinizden birçok nesli saptırmıştı. Aklınızı hiç işletmiyor muydunuz? (Yasin 62)

“ İşte düşünüp anlayasınız diye Allah size ayetlerini açıklar.” ( Bakara 226 )

“ Hiç düşünmez misiniz” ( En’am 50 )

***

 “ Ve Kuran’ı ağır ağır, düşüne düşüne oku” ( Müzemmil )

Esasen Kuran, bir bütün olarak düşünmeyi ve akletmeyi öneriyor.

Bütün bu ayetler ve bu konuya dikkat çeken diğer onlarca ayet; Kuran’nın düşünülerek okunulmasını, dolayısıyla diğer dillere çevrilmesini istemektedir. Çünkü “ Kuran’ı Kerim, insanları uyarmak için Allah tarafından indirilmiştir. “ ( Araf 69 )

***

Kuran’ın okunması ve anlaşılması Müslüman olabilmenin en temel öğesi olmasına rağmen, bunun olabilmesi için yapılması gerekenler asırlarca gerçekleştirilememiştir. Oysa 20. yüzyıla girildiğinde sadece ABD’nin Anadolu’da 400 yakın misyoner istasyonu vardı ve İncil, Anadolu’da ne kadar dil varsa o dillere çevrilmişti. Ama Anadolu Türkü Kuran’ı hala kendi dilinde okuyamıyordu...

***

Bu bitmek bilmeyen bir dramdı aslında. Birilerinin nefesinden din anlamaya çalışma dramı. Tam bu noktada geç de olsa gerçekleştirilen Türkçe meal ve tefsir çalışmasını başlatanları saygı ve rahmetle anıyorum. Bu girişimler sayesinde Müslüman Türk’ün kitabını düşünerek okuması süreci başlatılmıştır.

Kuran’ın Arapça olması, adını bildiğimiz ve bilmediğimiz diğer dillere İslami açıdan bir statü eksikliği getirmez. Her dil değerli, her dilin mensubu da kıymetlidir. Dini açıdan aslolan diller ya da milletler değil, Kuran’ın düşünülerek okunması ve gereğinin yapılmasıdır. Geçte olsa milletimizin önüne bu imkân gelmiştir. Ancak Allah’ın buyurduğu okuma ve düşünme konusunda hala çok ama çok gerilerde olduğumuz bir gerçektir. Arayışımızı; Ötelerde berilerde, süslü püslü kapıların ardında değil Kuran’ın içinde gerçekleştirmek umuduyla...