Otomobiller; kelime anlamıyla (yunanca autos: kendi, latince mobilis: hareket eden) kendi hareket eden, genellikle yolcu taşıma amacıyla kullanılan araçlardır. Kelime anlamına uygun olarak icad edilen ilk otomobil, 17. yy. sonlarına doğru Pekin’de oyuncak olarak üretilen buharlı bir araçtı. Sonrasında gelişen teknolojiyle birlikte; içten yanmalı ilk motor örneği 1824’te Fransız mühendis Carnot, dört zamanlı motor prototipi 1867’de Alman mühendisler Otto ve Langen, ilk benzinli motor 1880’de Amerika’lı mühendis Brayton, içten yanmalı benzinli motora sahip ilk otomobili 1885’te Alman mühendis Karl Benz, ilk dizel motoru 1982’de yine bir Alman mühendis olan Rudolf Diessel tarafından geliştirilmiştir. Devamında ilk seri üretim otomobili Amerikalı Henry Ford 1908’de geliştirmiştir. Türkiye’de ilk yerli üretim otomobil ise 1961’de Devrim arabalarıyla gerçekleşmiştir. Teknoloji ilerledikçe otomobiller de gelişmiş ve modernleşmiştir. Anlaşıldığı üzere seri üretim otomobiller yaygın olarak benzin ve dizel motora sahip olarak üretilmişler. Bazı bilim insanlarına göre fosil yakıtların tükenecek olması, bazılarına göre ise çevre etkilerinden dolayı alternatif arayışına girilmiş ve araştırmalar özellikle 2000’li yılların basından itibaren hız kazanmıştır. 

Benzin ve dizele alternatif olarak ilk akla gelen hibrit motorlu otomobillerdir ve bunun ilk örneği tahmin edilenden çok önceleri, 1902 yılında Alman mühendis Ferdinand Porsche tarafından geliştirilmiştir. Geçtiğimiz yıllarda benzin ve dizel motora sahip araçların yerini yaygın şekilde hibrit araçların alacağı öngörülmüş ancak batarya ve elektrik motorlardaki gelişmeler sayesinde geçiş doğrudan elektrikli modellere olacak gibi görünmektedir. Elektrikli otomobillerde günümüzde en önde giden firma sahibi, Tesla markasıyla üretim yapan teknoloji girişimcisi, Güney Afrika doğumlu, Kanada ve A.B.D. vatandaşı fizik ve malzeme mühendis olan Elon Reeve Musk’tır. Menzil ve maliyet yönünden dizel ve benzinli araçlarla rekabet halinde olan elektrikli otomobiller, yarışa katılan diğer firmalarla birlikte gelecek günlerde piyasaya hakimiyet kurması olasılık dâhilindedir.

Ya Sonra? Sorusunun cevabı, bilim insanlarının gayretli çalışmaları ve farklı alanlardaki gelişmelere göre farklılık göstermektedir ancak menzil sorununu çevreci bir şekilde çözebilecek en büyük aday Hidrojen Enerjisi Sistemi olduğu söylenebilir. Hidrojenin yakıt olarak kullanılabilirliğini öneren ilk kişi olan Prof. Dr. Nejat Veziroğlu, etkileyeceği birçok alanı da göz önünde bulundurularak buna Hidrojen Ekonomisi demiştir. Bu sisteme göre yenilenebilir kaynaklardan üretilen hidrojen, yakıt pili denilen teknolojiyle (basitçe; suyun hidrojen ve oksijene parçalandığı elektrolizin tersi) ihtiyaç duyulduğu anda ve miktarda elektriğe dönüştürülerek kullanılmaktadır. Hidrojen ve yakıt pili sayesinde araçlardaki batarya miktarı ve dolayısı ile yük azalacak buna bağlı olarak menzil kayda değer ölçüde uzayacaktır. Gelecek yıllarda elektrikli araçların hidrojenli modellere everildiğini göreceğiz. Bunun için BMW, Mercedes-Benz gibi otomobil sektörü öncülerinin konsept hidrojenli araçlarını görmek mümkündür. 

Zamanı biraz daha ileri sarıp düşünürsek, enerji ihtiyacının olduğu tüm yerlere uyumlu cebe sığabilecek ölçülerde, evde, iş yerinde ve otomobillerde kullanılacak olan kartuşlar hayatımıza girebilir. Kişisel enerji kartuşları, evin girişindeki ünitelere takılarak veya arabanın anahtarı gibi otomobile yerleştirilerek enerji ihtiyacını karşılayan evrensel bir sistem olabilir. Otomobiller için benim daha uzun vadeli öngörüm ise, kapalı sistem olarak satılacak araçların yakıt doldurulmasının gerekmediği, çok küçük ölçekli mikro reaktörler kullanan ömürlük araçlara dönüşmeleridir. Daha açık bir ifadeyle, araçların belirli bir kullanım ömrü için yetecek kadar enerjiyi barındıran yakıt enerji modülleri, otomobil imalat aşamasında araca yüklenecek, sistem sayesinde daha sonra yakıt almaya ihtiyaç duyulmadan yıllarca kullanılabilecektir. Otomobiller için her durumda teknolojik ilerlemenin devam etmesi beklenmektedir. İsteğimiz bu teknolojilerin, doğa dostu ve doğal kaynakları tüketmeyen, yenilenebilir ve yüksek verimli sistemler olmaları ve bir an önce geliştirilip kullanıma sunulmasıdır. Bu sayede, insanın doğaya verdiği zararlar azaltılabilir, sürdürülebilir bir gelecek mümkün olabilir.