Biraz uzun yazdım ama başka da olmuyor.
Ramazan’ın beşinci günündeyiz.
Cumartesi, Pazar köyümüze çıkıp bağımız bahçemizle ilgilenip, birazda başımızı dinleyelim dedim.
Şehrin içinde, yoğun araba kirliliği ve gürültünün oluşturduğu stres dolu günlük hayatından sıyrılıp bir nebze olsun nefes alalım diyerek çoğumuz hafta sonları köylere çıkıyoruz.
Tabi köye çıkarken marketlere uğramadan da olmuyor.
Yaşamak, hayatımızı devam ettirebilmek için, yiyip içmek zorundayız.
Bu bizim yaşamak için vaz geçemeyeceğimiz bir ihtiyaç.
Bunun için marketler, yani ihtiyacımız olan yiyecek içecekler için zorunlu uğrak yerlerimizdir, nefes alıp vermek gibi bir şey.
İşte bu ihtiyaçları karşılamak için girdiğim markete keşke girmez olsaydım dedirtecek duruma geldim.
Listesini yaptığım alacağım birçok ihtiyaç maddesinin bir kaçını alarak, stresimi atacağım köyümün yolunu tuttum.
Köyüme çıktığımda stresimin katlanarak içimde adeta fırtınaların koptuğu bir pozisyona geldim.
Şimdi ben ve milyonlarca insanın bu durumunu düşündükçe kendi kendime sordum.
Acaba dar gelirli, maaşından başka geliri olmayan emekli vatandaşlarımızın durumu, içimdeki fırtınaları katlayarak kasırgaya dönüştürdü.
Ben köyüme stres atmaya gidiyordum dostlar.
Biz vatanımız için, bayrağımız, inancımız ve namusumuz için canını seve seve veren ve bu yolda her türlü fedakârlığı da yapan bir milletiz.
Yeri geldi mi olağan üstü durumlarda, ölümü göze alan bir millet, açlığa da tahammül eder elbette.
Ancak bu olağanüstü durumu ben görmüyorum.
Görürsem zaten böyle bir yazı asla yazmam, yazamam.
Şimdi soruyorum.
Samimi ve içten soruyorum.

Çok sevdiğim, takdir ettiğim, her zaman her şartta desteklediğim sayın Cumhurbaşkanıma soruyorum.
Hükümete, onun bakanlarına, milletvekillerine soruyorum.
Savaş mı var?
Ülkenin tümünde bir felâket mi var?
Ülkemiz düşmanlar tarafından işgal mi edildi?
Hayır, hayır bunların hiç biri yok.
Peki, bu ülkede her şey güzel de; neden bu hayat pahalılığı ortalığı kasıp kavurmaya başladı.
Zam üstüne zam, her şeye bir değil, iki değil, üç değil.
Zam, zam, zam!
Tamam da neden her gün zam?
Acaba ipin ucu mu kaçtı.
Allah aşkına, neden güçlü bir fiyat denetim kontrol sistemi kurmazsınız, neden bu kontrolsüz zamlara dur demezsiniz.
Artık yeter!
Dur deyin bu vurgun düzenine.
Şimdi kalkıp da bana bir sürü olumsuz sebepler saymayın.
Onu da biliyorum.
Pandemi dönemi, çevremizdeki olumsuz gelişmeler…
Yaşadığımız aşırı ekonomik ve tarımsal olumsuzluklar, bu sebeplere bağlanamaz, bağlanmamalıdır.
Dost acı söyler.
Doğruyu söylemek er kişinin işidir.
Bu ülkede 19 seneden beri çok güzel ve olumlu işler yapılmıştır.
Ancak, bugün yaşadığımız bu zamlar furyası da boğulup gitmeye göz yumamayız.
Ey devlet erkanı, sizleri daha dikkatli, daha fedakâr ve de daha duyarlı olmaya çağırıyorum.
Nefes alanlarımızı daraltmayın.
Özellikle tarıma ve üretene daha çok destek verin.
Verin ki; toprağı bol olan arazilerimizde, tarım, hayvancılık, çiftçilik yapacak olan insanlarımız bu işleri rahat yapsınlar.
Tarımla uğraşan çiftçimiz; üretsinler ki tarımda dışa bağımlı olmayalım.
Bu günleri asla yaşamayalım.
Tarımı asla ihmal etmeyelim.
Tarım ihmal edildiğinde, o ülke intihar ediyor demektir.
Ben doğruyu söyledim.
Varın gerisini siz düşünün.
Ben sorumluluğumu yerine getirdiğime inanıyorum.
Bu ülkenin dar gelirlilerinin, sadece emekli maaşı ile geçimini sağlamaya çalışanların, garibanların, aç açıkta kalan fakirlerin de benim gibi düşündüklerini çok iyi biliyor ve görüyorum.
Hayırlı ramazanlarınız olsun.
Kalın sağlıcakla.