Tarihin aynası, hiç şaşmadan, hep doğruları gösterir. Onun karşısına geçenden başkasının görüntüsünü vermesi asla mümkün olmamıştır. Son zamanlarda, Ukrayna- Rusya çatışması gelişmelerinde, Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinin ne kadar doğru olduğu ve aslında Rusya’nın Atatürk döneminden beri, Türkiye’de bir dizi fabrikalar kurarak, hatta sanayileşmemizi sağlayarak, ne kadar iyi niyetli bir komşu olduğu, buna karşılık Amerika’nın ülkemizde sadece askeri üsler açarak Türkiye’yi her daim tehdit ettiği ile ilgili, sosyal medyada ve ulusal medyada bolca yazılar çıkmaktadır. Amerika ile ilgili yazılanlar eksikleri ile doğrudur!

Amerika, Türkiye’yi hiçbir zaman bağımsız bir devlet olarak görmedi. Sadece güvenliği için “askeri bir aparat” olarak gördü ve öyle yaklaşımlarda bulundu! Şimdilerde de aynı davranmaya devam ediyor. Utanmadan, arlanmadan; Türkiye’de ekonomik olarak “1 trilyon dolarlık tahribata ve 50 bin insanımızın katliamına sebep olan PKK’yı tanıyıp, bununla da yetinmeyip ekonomik yardım için bütçesine pay koyan, güya müttefik ve dost Amerika’dır. Bunu asla unutmadık, unutmayacağız. Buna karşılık Rusya’nın da ondan geri olmadığı ve kalmadığını da Türk insanı ve Türk gençliği bilmeli ve asla unutmamalıdır. Bakalım bu sipariş yazılar ile göklere çıkarılan, 21. yüzyılda bile, Ukrayna gibi bağımsız bir ülkeye bütün güçleri ile saldırıp masum halkını dünyanın gözleri önünde katledebilecek kadar acımasız olan Rusya ile tarihi seyri içerisinde ilişkilerimiz nasıl yaşanmıştır? Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; zaten Rus asıllıdırlar, bizim soyumuzdandırlar denilerek saldırılan Ukraynalılar asla Slav asıllı ve Rus değil, köken olarak, ciddi tarihçilerin araştırmalarına göre Musevi “Hazara Türklerine” daha yakındırlar.

Ruslar Osmanlı devletine kafa tutmaya başladıkları 1700 tarihli İstanbul anlaşmasından itibaren tam 321 yıldır bizden alıyorlar ve bizi katlediyorlar. Buna rağmen onları hala doyuramadık bilinmesini isteriz. Deli Petro’dan beri (aslında Rusların en akıllısı) “sıcak denizler” için yanıp-tutuşan Rusya değil mi? Bunun için, boğazlardan “üs” ve Ardahan ve Karsı bizden isteyen Rusya değil mi? Tarihte hiç sebep yokken tam kırk defa bize savaş ilan edip, yüzbinlerce insanımızı katleden Rusya değil mi? Komünizm yerleşsin diye, suçsuz-günahsız milyonlarca, Türk’ü, “ölüm trenleri” ile sürgüne gönderip, soykırıma tabi tutan Ruslar değil mi? Daha dün (2014) Türk’ün ana yurtlarından “Kırım’ı” işgal edip, başta Kırım-Tatar meclisi başkanı Mustafa Cemil Kırımlıoğlu’nu yeniden sürgüne gönderip, milyonlarca soydaşımızı vatanından eden Rusya değil mi? Karabağ savaşı sonrası, “barış gücü” ismi altında, Türk’ün anayurdu Karabağ’a asker gönderip, emperyalist emelleri için bölgeyi kontrol altına alan Rusya değil mi? Bugün, bütün Türk Cumhuriyetlerini “askeri tehdit” altında tutan Rusya değil mi? Suriye’de, yakın bir zamanda “Özel kuvvetlerimizden” oluşan” komando taburumuza uçaklarla alçakça saldırıp, onlarca kahramanımızı acımasızca şehit eden Ruslar değil mi? Ve yine Suriye’de, Türkiye’de ekonomik olarak “1 trilyon dolarlık tahribata ve 50 bin insanımızın katliamına sebep olan PKK’yı tanıyıp” onunla Kuzey Suriye dağlarında; dünya basınının gözleri önünde ve Türkiye’ye göstere göstere bayrak-flama değişimi yapıp, Moskova’da bu katil sürülerinin temsilcilerine “tanıtım ofisi” açtırıp, bu konuda Amerika ile yarışan Rusya değil mi? Libya’da, hiçbir tarihi ve kültürel hakkı olmadan ve geçerli bir sebebe dayanmadan askeri birliğimize, paralı askerlerini saldırtıp, başta MİT mensuplarımız olmak üzere onlarca görevlimizi şehit eden Ruslar değil mi? Tarihte tam dört defa, baskın yaparak Türk donanmasını; İnebahtı (1571), Çeşme (1770), Navarin (1827) ve Sinop’ta (1853) acımasızca yakan Rusya değil mi?

Türk’ün kadim yurtları olan; Volga çevresi, Kafkas bölgesi, Sibirya ve Altay çevresinde kurulan onlarca Türk hanlığını ve Türk devletlerini tarihi süreç içerisinde acımasızca yok eden Ruslar değil mi? Bu gün 140 milyonluk nüfusunun içindeki, yaklaşık 65 milyon Türk’ün bütün; sosyal, siyasi, kültürel ve dini haklarını gasp eden Rusya değil mi? “Altın Orda” devletinin merkezi Moskova’nın kuzeyinde, bu devlete bağlı ve Türklerin merhametine sığınıp bir “knezlik” olarak yaşayıp, zamanla fırsat kollayıp Türk devletleri aleyhine genişleyen ve sonrasında onların bütün varlığını yutan bir canavar haline gelen Rusya değil mi? Ortadoğu ve Türkiye’deki hain emelleri için, teknisyen kılığı altında kendi ajanlarını yetiştirmek için hiçbir teknolojik özelliği olmayan, 3-5 hantal sanayi tesisini! Güya Türkiye’ye yardım amacı ile kurdurarak, Rusya bu hain tutum ve planlamasını; tarihi makyajlatarak yazdırdığı bu tip yazılarla unutacağımızı mı sanıyor. Daha dün, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ı, hiçbir diplomatik nezakete uymayan davranışı ile görüşme kapısında bekleten Rusya değil mi?

1980 öncesi Türkiye üzerindeki tarihi emellerini gerçekleştirmek için Amerika ile birlikte acımasızca Türk gençliğini kışkırtıp tahrik ederek, binlerce evladımızın birbirini katletmesine sebep olanlardan birisi de Rusya değil mi? 1970-1980 arası, Türkiye’nin yabancı ülkelerde görev yapan 75 diplomatını haince katleden “asala terör örgütünün” kurucusu ve finansörü Ruslar değil mi? Azerbaycan-Ermenistan arasındaki savaşın bitiminde, Azerbaycan’ın tarihi zaferi sonrası; Ermenistan’ın güneyinden Orta Asya’ya uzanan ve aslında Türk’ün öz vatanı olan “Zengazor” bölgesinden geçiş için Türkiye’ye söz vermişken, bugün buna asla müsaade etmeyen Rusya değil mi?

Sarıkamış’ta, doksan bin yiğidimizin donarak şehit olmasına sebep olan Rusların ülkemizi işgale kalkması değil mi? 1877-1878 tarihlerinde; Balkanlarda, Plevne ve Şıpka geçitlerinde ve Doğu Anadolu’da Erzurum’a kadar olan bölgelerde on binlerce askerimizin ve sivil insanımızın katledilmesinin sorumlusu Ruslar değil mi? Osmanlı Ordularının en gözü pek paşalarından biri olan Enver Paşamızı, Altay dağlarındaki vatan mücadelesinde şehit eden Ruslar değil mi?1941 yılında Türkiye’ye iltica edip, ilişkilerimiz bozulmasın diye Sarp Sınır Kapısı’ndan Rusya’ya iade edilen “240 Ahıskalı Türk’ü”, hemen orada herkesin gözü önünde kurşuna dizen ve bu acıya dayanamayan olayın şahitlerinden bir üsteğmenimizin de intihar etmesine sebep olan Ruslar değil mi? Orta Asya’da, özgürlük mücadelesi olan “basmacılar” ayaklanmasını acımasızca bastırıp, yüzbinlerce masum insanı, çoluk-çocuk, yaşlı-ihtiyar, kadın demeden katleden Ruslar değil mi? İşgal ettiği coğrafyalardaki Türk topluluklarının hepsine “kril alfabesi” ile yazmayı ve okumayı mecbur ederek, şive farklılıklarını da bahane ederek, bu güzide insanların birbirleriyle anlaşmalarını yüzyıllarca engelleyen Rusya değil mi? Talan ettiği Türk yurtlarında öncelikle bütün aydınları katlederek, toplumun hafızasını silen Rusya değil mi?

Birinci Dünya savaşı sürecinde Doğu Anadolu’da, Ermeni çetelerini destekleyerek 500 bin Müslüman Türk’ü katlettiren Ruslar değil mi? Ve yine; 1. Dünya Savaşı başlarında Trabzon’u işgal ederek on binlerce insanımızın muhacir çıkmasına ve telef olmasına sebep olan Ruslar değil mi? Rusların kanlı ellerinin tahrip ettiği Türk dünyası ve Türk milleti ile ilgili hainliklerinin çok az bir kısmını buraya yazabildik! Tamamını yazmaya ciltler bile yeterli olmaz bilinsin istiyorum. Şimdi utanmadan; gönüllü “Kalemşörlerine” dün olduğu gibi bugün de, el altından maddi destek sağlayarak yazılar yazdırıp, bu yapılanları unutacağımızı zannedenlere Türk Milliyetçileri- Ülkücüler olarak her zaman boşuna mı haykırdık; Ne Amerika, Ne Rusya, ne Çin; her şey milliyetçi Türkiye için! Ve yine atalarımız boşuna mı bize öğrettiler ki; “Ayı’dan post, Rus’tan dost olmaz.” Bir defa daha gördük işte; zamanında; 15 yaşındaki çocuklar diye itham edilen “Ülkücülerin”, yıllarca; “Türk’ün, Türk’ten başka dostu yoktur” söyleminin ne kadar doğru ve gerçek olduğunu. Tarih de bize böyle haykırıyor. Peşinen hiçbir devletin ya da milletin düşmanı olmamalıyız ve de; dış politikada “devamlı dostlukların ya da düşmanlıkların” olamayacağını bilmeliyiz ancak, tarihi gerçekleri de asla unutmamalıyız. Üç yüzyıldır bizden zorla aldıklarıyla doyuramadığımız bir Rusya ile karşı karşıyayız. Dost olacaksa da, düşman kalacaksa da bunları asla unutmamalıyız.