Enflamasyon veya inflamasyon Latince kökenli bir kelimedir. 

Ateşe vermek anlamına gelir.

Yangı olarak çevirdiğimiz bir kelime aslında vücudu ateşe vermek demektir.

Yani vücutta bir yangın olduğunu, yanan bu ateşi söndürmek için adeta vücut itfaiye sisteminin alarma geçtiğini gösterir.

Vücudumuzun bu çeşit yangınlara karşı bir savunma ordusu vardır. Vücut kendini savunur ve gerekli miktarda savunma hücresini olay yerine sevk eder. 

Aslında bir çeşit vücutta iç savaş hali başlamıştır. Bu iç savaş bazen o kadar şiddetli ve tehlikeli olur ki vücut kendini bile öldürebilir: Anaflaktik alerjik reaksiyonda olduğu gibi.

Çok teknik tıbbi terimlere girmeyeceğim, bir doktor olarak her meslek grubunun anlayacağı bir dille enflamasyonun ne kadar önemli bir problemimiz olduğunu anlatacağım.

Enflamasyon canlı veya cansız tüm etkenlerin vücutta başlattığı bir savunma tepkisidir. Bu mikroplar gibi canlı bir etken olursa enfeksiyon adını alır. Koronavirüste olduğu gibi vücut kendini savunur. 

Ancak bu savunma, yoğun bakımlar da o kadar ileri gider ki vücut kendine zarar verir, ölümün eşiğine getirebilir. Bu durumda tam tersi olarak savunma sistemini baskılayıcı tedaviye geçeriz.

Burada vurgulamak istediğim konu, savunma sistemimizin kontrol dışına çıktığı durumlarda bize zarar verebildiğidir. Buna kronik enflamasyon yani müzmin yangı diyoruz.

Elbette immün sistemimizi yani savunma sistemimizi güçlendirmeliyiz. Ancak bu sistem dengesiz ve aşırı çalışırsa pek çok hastalığa sebep olur. Örneğin romatizmal hastalıklar, Hashimato tiroiditi, damar sertlikleri,Tip2 diyabet, kanser, kalp-damar hastalıkları, meniyer iç kulak hastalığı,  Alzheimer, Parkinson, ALS gibi hastalıklar.

Bu grup hastalıklara oto-immün hastalıklar diyoruz. 

Oto-immün hastalıklar, savunma sistemimizin vücudumuza verdiği zarardır. 

Eğer tiroid hücrelerimizin yapısı bozulursa, kendi savunma hücrelerimiz artık bu bozuk hücreleri tanıyamaz ve bir düşman gibi algılayarak öldürmeye başlar. 

Guatr bezi olarak bildiğimiz tiroid bezinin,  bütün hücrelerini yok eder. Artık guatr bezi hiç hormon yapamaz hale gelir ve HİPOTİROİDİ durumu oluşur. Hasta, ömür boyu dışarıdan tiroid hormonu almaya mahkum olur. Bu hastalığı Hashimato Tiroiditi diyoruz. Bunun gibi aynı mekanizma ile pek çok hastalık olur. 

Tüm bunların sebebi kronik enflamasyondur. 

Peki kronik enflamasyon nasıl olur? Nasıl engellenebilir?

Çok nedeni var ancak önemlileri, dış çevresel etkenlerdir. Yani hava kirliliği, zehirli tarım ilaçları, GDO’lu ürünler, gıdalarımızdaki katkı maddeleri, boya –yapıştırıcı-plastik gibi kimyasal ürünler, doymamış yağlar, trans yağlar, aşırı karbonhidrat ve kırmızı et tüketimidir.

Ayrıntıya çok girmeyeceğim, basın yayında çok bahsedilmiş bu zehirlenmeler çok aşikardır. Modern çağın çoğu hastalığının ana sebebini oluştururlar. Enflamasyon işte tam da bu zeminde gelişerek vücudumuzun normal protein ve genetik yapısını bozarlar.

Bu etkenler içinde stresi de ayrıca vurgulamak isterim. Zaten bununla ilgili bir yazı da yazmıştım.
Enflamasyonun çaresine gelince; öncelikle her tür katkı maddesi ve endüstriyel zehirden uzak durmak şarttır.

Doğal beslenmek, temiz hava, sağlıklı beslenmek, stresten uzak durmak ve spor en önemli enflamasyon çözümleridir. Vitamin, mineral desteği için de meyve sebze kuruyemiş gibi doğal beslenme yoluyla eksiklerimizi tamamlamak en sağlıklı yoldur.

Sonuç olarak kronik enflamasyon yani yangı, vücutta adeta bir iç savaş başlatmış ve çağımızdaki pek çok hastalığın anası haline gelmiştir. Enflamasyonu durdurarak pek çok hastalığı yenebiliriz. Bunun yolu da doğal stressiz bir yaşamdan geçiyor.