Cuma günü akşam dükkânı kapatırken kasayı kapatmadım. Biliyordum kasada kaç lira olduğunu ama görmek için yine dayanamadım açtım kasayı, 70 lira vardı.  Toplasan 15 lirası kâr değil... 

Parayı cebime koyup koymamak konusunda kararsız kaldım. Dünden cebimde 50 lira vardı, 70 lirayı da ekleyince 120 lira… Parayı harcamamak için çocuklar gibi sımsıkı tutuyorum. Ufaklıklar ya bir şey isterse…

Evet küçük bir dükkândı bizimki, çok büyük beklentim yoktu. Ama devletimden şimdiye kadar hiç iş istemedim. Zaman geldi iki kişi çalıştırdım, nice insanlar ticareti, esnaflığı, müşteriyi burada öğrendi. Küçük bir meslek okuluydum oysa…

Yer kiraladım, vergimi ödedim, bağkur sigortamı ödedim. 

Devletim bana hiç sahip çıkmadı. Ne dün ne de bugün.  Şu zor zamanda bana bir destek olmadı koca memleket, ne haldesin diyen olmadı. Seçtiğim vekiller caddeden geçmiyor. Gazetelere demeçler veriyorlar bol bol milliyetçilik üzerine, oysa bizim derdimiz geçim. Destek varsa yoksa belli başlı müteahhitlere ve yerlere verildi…

Ev kira değil, ancak kömür parası birikti. Yönetim sıkıştırıyor.  Dükkân sahibi Ali Ağabey “Yıllardır kiracımızsın, seni de anlıyorum ama ben de çok zor durumda kaldım. İmkânın var mı biraz kira ödeyebilir misin?” diyor.

Bankalar aramaya başladı, icra ile tehdit ediyor. 212 ile başlayan telefonları açmıyorum artık... Dün postacı iki tebligat getirdi bile.  

Hanımın kolundaki son bileziği de sattık. Koca memleket bir esnafına sahip çıkmadı. 

Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu “Vitrin” dergisi var. Gülümsedim, vitrinler boş, kasa boş, dükkân boş, ruhum dolu.