Yeni bir haftayı en çok gereksindiğimiz, umudu ve sevgiyi öne alan duygularla selamlama istencim, kimilerine göre çok abartılı görülebilir…

Olsun, binlerce kez selam olsun… “Daha Güzel Bir Dünya”nın mümkün olduğu gerçekliğinin, İyiye ve güzele olan özlemlerin her koşulda mücadelesini veren. Kendilerini toplumuna adayan bir kuşağın iz sürücüleri için, bu selamlama her daim doğal ve olağandır!

Gelin görün ki, bu özlem ve beklentilerin toplumsal bir potada derlenip çoğullaştırılması, aşılması gereken bir büyük ödev olarak önümüzde durmaktadır.

Toplum olarak birlikte bir araya gelmenin önü, her türden barikatla kesiliyor olsa da.  Örgütlülük temelinde yalnızlaştırılıp, bir arada olmak kültürümüz sekteye uğratılsa da!

En azından bireysel katkılarla, daha güzel bir dünya ya ulaşmanın yol ve yöntemlerini, yeni duruma göre tekrar gerçekleştirebilmeliyiz.

Kuşkusuz bir parmak şaklatmasıyla dünyayı değiştiremezsiniz ama inançla kararlı bir duruşla, imkansız denileni yeniden gerçekleştirmek neden mümkün olmasın? Dayanışmanın, beraberliğin ve Sahiciliğin ne denli güzel sonuçlar verdiğini göreceksiniz.

Öyle ise eyleme öncelikle kendimizden başlamamız gerekiyor;

Başkalarının Sosyal, Siyasal, Kültürel tercihleri konusunda hoşgörülü olmak en doğru tercihtir. Çünkü insanların tercihlerine saygı duymadığımız sürece, başkalarında saygı beklemek çelişki olmaktan öte,  hem kişisel hem de çevre ilişkilerimizi bozup gerginleştirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Toplumun her kesimini kucaklayacak bir siyaset dilinin geliştirilmesine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır.

Kimseye olduğundan farklı biri olarak dayatmada bulunmaya hakkımız yoktur.

Öncelikle kendimize “Farklılıkların bir büyük Zenginlik” olduğu gerçeğini tekrar tekrar hatırlatmalıyız. Herkes kendi gerçekliğinde yol alıyor. Bizim tek yapabileceğimiz şey bir başkasının tercihlerine müdahale etmekten öte; gerçeğin tüm yalınlığı ile gösterilmesi adına, bilgilendirmek, enformasyonuna ışık tutmak, birlikte İnsan Onuruna yaraşır bir yaşam yolunda sürdürmenin erdemlerini işaret etmekten öteye varmamalıdır. Fark et, fark yarat!..

Bunun dışında yapabileceğimiz tek şey, kendi özgün alanımızda özü-sözü bir duruş sergileyip, örnek teşkil edebilmektir. Bir başkasını zor ve tehditle değiştiremezsiniz ve değiştirmeye de kalkışmamalısınız.

Siz sadece siz olun ve kendi ışığınızla çevrenizi aydınlatın. Işığınızdan yararlanmak isteyenler mutlaka yanınıza geleceklerdir.

Kendi değerlerimizi tüm yalınlığıyla bilmek ve ilkelerimizin peşinden gitmek, hayatın zor ve bazen de acıyla sarmal gerçekliğini değiştirmiyor elbet.

İşte bu yüzdendir ki, içsel barışı sağlamak kadar zorluklarla mücadele konusunda güçlü olmakta vaz geçilmezimiz olmalıdır.

Yaşadığımız kaotik süreçler... Karşılaştığımız hırs ve ihtiras yoğun insan manzaraları… Saldırgan ve Provokatif davranışlar karşısında sakin ama kararlı duruş sergilemeyi, yenilgilerde üzüntüye takılıp kalmak yerine, dersimizi alıp yolumuza kararlılıkla devam etmeyi bilmeliyiz.

Olaylar ve haksızlıklar karşısında, fevrilikten arınıp öfkemizi bastırmayı bilmeliyiz. Öfkenin yönetilebilir kılınması erdemdir deyip kısa bir egzersizi paylaşmak istiyorum;

“Öncelikle… Farklı bir alana, örneğin açık bir pencerenin önüne geçip… Gözlerinizi kapatıp,  deriiin derin soluklanın, bu soluklamayı on dakika kadar sürdürün.

Sonrası yine gözler kapalı şekilde, ellerinizi kalbinize ve midenize koyarak,

Kendi iç dünyanızdan özlemlerinizi, sevdiklerinizi, umutlarınızı düşleyip olumlayın…

Ve Ardından gözlerinizi yavaşça aralayın.”

Bunun rahatlatıcı, güven verici bir ön adım olduğunu göreceksiniz dostlarım.

Kardeşlik duygularıyla sarmal bir hafta dileklerimle.