Müzik; canlı performans ile dinlenince bir başka zevk veriyor.

Günümüzde herhangi şarkıya ulaşmak eskisi gibi zor olmasa da dijital dünyanın bolluğu ve tekrar edilebilmesinin bazı zamanlar çok değerli şarkıların ruhunu öldürdüğüne inanıyorum. Örnekleyecek olursak; Benim de yetişemediğim daha önceki yılları; 60-70 öncesi ve hemen sonrasında müziğin kalitesine bir bakarsak ne demek istediğimi anlarsınız. (Sözleri, enstrümanların tınısı)

Sanatçıların çıkarmış olduğu eseri plak şeklinde alan sanatseverin o heyecanla eve giderek gramofonda dinlemesindeki hazzı düşüne biliyor musunuz? Şuan müzik dünyası çok farklı noktalara evirilmiş durumda. Ne demek istediğimi çoğu okurum anlamamışta olabilir. Ama bir müziğin insana vermiş olduğu serinlenme hissini diğer sanat eserlerinde yakalayamazsınız.

Benimle yaşıt birçok kişi gece yatarken kulağına volkmeni takıp ne şarkılar dinlemiştir, ne hayaller kurmuştur evin tavanına bakarak. Hadi bunu yapanlar o tarihe geri dönsünler bir düşünsünler hayallerini.  O zamanın dijital sinema platformu evimizin tavanıydı. Hayallerimiz kulağımızdaki müzik ile tavana yansıyordu. Ne aşkları hayal etmiştik, ne kırlarda koştuk, ne başarılara imza attık. İşte o ruhu bize yaşatan nadir sanat dalıdır müzik.

Bugünlerde ise; iş biraz farklılaştı. Eskiden müzik dinlemek çok meşakkatliydi. Acaba bu nedenle mi zevkliydi? Ya da şimdi çok basitleştiği için mi eskisi kadar etki yapmıyor. Bu müzik üzerine tez hazırlayanların konusu olmalı bence. Şimdi Erdal Erzincan’ın sazıyla şelpe yapması bizleri nereye taşır, hangi hayallere götürür, kimleri hatırlatır, ne ağlatır değil mi. Musa Eroğlu’nun Mihriban türküsündeki o mum bizi ısıtırken nasıl titretir. Var mı böyle alttan gelen yarının ustaları bilemedim.  Hiphop kültürü acaba müzik dünyasını nereye taşıyacak çok merak ediyorum. Benim tarzım değil baştan belirteyim. Dan-Dundan pek anlamıyorum. Bu da benim geri kalmışlığım olsun. Bu kısacık girizgâh ile yazıya giriş yaptık, azıcık da olsa sizlere meramımı aktardığımı düşünüyorum.

Bu vesileyle canlı performans sanatçılarımızı özellikle genç kuşağı dinlemek için memleket memleket gezen biri olduğumu da belirtmek isterim. Dijitalleşen müzik beni pek getirmiyor artık eskiye. Bu sebeple canlı performansların verdiği haz ile dolaşıyor da olabilirim.

Şimdi sizi “Grup Beri” ile tanıştırmak isterim. Alttan geliyorlar, yeniler, gençler; en önemlisi hevesliler. Furkan Uzun, Baki Karakaş, Mahmut Namlı, Bilal Kurban, Mustafa Pehlivanlar isimli beş arkadaşın kurmuş olduğu bir grup. Cuma-Cumartesi Karadeniz Kulüp Restoran’da ve Green Cafe’de performanslarını sergiliyorlar. Özellikle dinlemek için gidiyorum son birkaç aydır.

Bak hele, “gayet profesyonel söylüyorlar.” Trabzon’da son dönemlerde böyle bir grup yok. Eskiden daha fazla oluyordu ama şimdilerde yok gibi. Bu grubun çıktığını duyunca çok sevindim. Hemen gittim dinledim. Hem yöreden söylüyorlar hem genelden.

Etkiliyor… Solist Bilal Kurban’ın idolü de bizim kıymetlimiz Kazım Abi. Bunu duyunca da bir sevindim. Kazım abi öldüğünde Ben Şırnak’ta askerdim. Bir haziran günüydü, bize haber pek zor ulaşırdı. Bir teybimiz vardı, kantinde hafif tınıyla Kazım abi söylüyor ben Cudi Dağına bakıyordum. Sonra bir arkadaş geldi, “Devrem memleketten arıyorlar.” dedi. Telefonun başına gittim, annemin sesi kötü. Kazım Koyuncu vefat etti demişti. Vay be ne acıydı. Hayatımda iki sanatçının arkasından çok ağladım. Biri Kazım abi diğer büyük usta idolüm Ferhan Şensoy’du. Şırnak’ta Cudi Dağına karşı ağladım, bozuk bir radyoda Kazım Abi söylüyordu, “Sevmezsem öyle kolay çekip gitmem yaralı bir kuş gibi.” O dedi ben ağladım, ben ağladım toprağı damlalar ıslattı. Sonra bir yıl sonra ben de onun hayata veda ettiği hastalığa yakalandım. Aynı kavgayı vermiştim. Bu vesile ile Bilal kardeşime teşekkür ediyorum, şarkılar da Kazım’ı arıyorum.

Bu bölgenin müzikteki ruhu da kemençedir. Ben de Koryanalıyım. Bu toprakların aşığının köyünden olmam belki bu kadar müzik merakım olmasına da sebep vermiş olabilir. Akçaabat birçok sanatçı yetiştirmiştir. Biri de Koryanalı Hüseyin Köse’dir. Bir başkadır kemençesi, türküleri. Baki Karakaş da bu grubun kemençesini çalıyor. Bence en zor iş onda. İstanbul’da çalsa bu kadar zorlanmaz belki, bileni azdır. Burada olunca hısımı akrabası çoktur. Aydın Balcı abimizin Koryana Deresini çaldırdım bir akşam. Yahu Baki, öyle bir giriş yaptı ki, ağlayasım geldi.

Volkan Konak ve Fuat Saka Karadeniz Müziğine gitarı sokanlardır.  Zaten biri Ludwig van Beethoven’ımız diğeri de Wolfgang Amadeus Mozart’ımızdır. Ben anlamam kardeşim onu bunu işte, bizim klasik müziğin babaları. Grup Beri’nin gitaristi de Furkan Uzun, iyi yolda. Gitar basit telli zor çalınan bir alettir. Herkesin sırtında görürsünüz ama üç beş parça çıkarır. Furkan zor parçalara giriyor, telleri dövüyor, penayı güçlü tutuyor.

Bak Mahmut Namlı’yı bateride görmenizi isterim. Klasik bir duruşu vardır ya bateristlerin, uzun saçları vardır, sallarlar falan. Bu bizim Mahmut öyle değil. Fotoğrafta da göreceksiniz… (Gülümsedim) Bazen kendinden geçiyor, tamam diyorum bu sefer vuracak Bilal’e. Eline sağlık kardeşim. (Çok duygusal yazı oldu biraz espri katalım.)

Uşaklar(!) bir şey demek isterim sizlere. Şu tulum yok mu şu tulum. Hacan(!) bir duydum mu onu aklımı alıyor. Bir gün Ankara’da çalıştığım dönemler bir tulumcu Karanfil sokakta bir giriş yaptı. Ey Allah’ım yıkılıyor dağlar. Nerede duysam o sesi titriyor içim. Sinema, dizi setlerine gidince başka şehirlere bir acıyorum. Onu arabada gören “Eyvah bizim ki delilendi…” diyorlar. Mustafa Pehlivanlar’ı dinlemek nasip olmadı. Bu grubun tulumcusu ama namı geldi.

Şimdi ne yapıyoruz bugün, yazıyı okudunuz. Akşam’a doğru dinlemeye. Grup Beri bu akşam Karadeniz Kulüp Restoran’da.

***

Bu yazı yazılırken kaynak olarak kullanılan duygular alt kısımdaki şarkılardan elde edilmiştir. Sizleri de yazıyı okurken aynı duyguları yaşamak için dinlemeye davet ediyorum.

Koryanalı Hüseyin Köse’den, “O kara gözlerine”

Aydın Balcı’dan Koryana Deresi

Kazım Koyuncu’dan Ayrılık Şarkısı

Fuat Saka’dan (Beethoven) Potpuri

Volkan Konak (Mozart’ımız) Mağusa Limanı

Aycan Yeter’den Tulum ile Yol Havası.