GEMİ AYNI, FEDAKARLIK ASGARİ

Son yıllarda çokça anlatılan, özellikle iletişim eğitimlerine konu olan bir başlık var: Empati. Böyle söyleyince yabancı gibi dursa da, aslında hal bilmek, halden anlamakla aynı manaya geliyor. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen bir Peygamberin ümmetiyiz, biz de halden anlamayacaksak kim anlar?

Sayın Cumhurbaşkanımızdan, “Hepimiz aynı gemide olduğumuza göre yükü birlikte omuzlayacağız.” açıklaması geldi birkaç gün önce. Cumhurbaşkanımız bu açıklamasında bir şey daha söyledi: “Hepimiz aynı gemide olduğumuza, göre yükü birlikte omuzlayacağız. Fedakarlığı sadece devletten beklemek gerçekçi değildir.”

Vatandaş olarak devletten beklediklerim neler? İş bekliyorum, yaptığım iş karşılığında hakkım olan ücreti almamı sağlamasını bekliyorum. Eğitim, sağlık, güvenlik ihtiyaçlarımın karşılanmasını bekliyorum. Asgari beklentiler bunlar. Asgari demişken aklıma asgari ücret geldi mesela. TDK'nin tanımına göre, işçilerin gereksinimlerini günün fiyatları üzerinden en az düzeyde karşılamaya yetecek ücret.

Asgari ücretin 4 bin 250 lira, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırının 4 bin 924 lira, en düşük emekli maaşının 2 bin 500 lira, işsizlik oranının 11,2 olduğu ülkemde insanlar asgari ihtiyaçlarını karşılayabilmek için nasıl bir sistem geliştirmeliler acaba? Evet, yükü birlikte omuzlayalım ama devletten beklemeyeceksek komşumuzdan mı bekleyeceğiz? Akrabamızdan mı, anne babamızdan mı? Ya da bizimle hiçbir kan bağı olmayan, halden anlayan, yardımsever insanlardan.

Osmanlı'dan günümüze miras bir uygulama olan askıda ekmek, pandemi ile tekrar hayatımıza girdi, bazı belediyeler uygulamayı 'askıda fatura' şeklinde genişletti. Halden anlama inceliğine ve Cumhurbaşkanımızın ifadelerine ne güzel bir örnek! Tekrar gündeme getirerek yardımlaşmaya fırsat verenleri de katkı sağlayanları da kutluyorum.

GAZETECİLERİN HAYATLARI SANSÜRLENİYOR

Ses Kocaeli Gazetesi’nin sahibi Güngör Arslan ofisinde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Katil zanlısı ifadesinde, “Yazdıklarını beğenmediğim için yaptım” dedi. Bu kadar basit kelimelerle anlatılan sebep aslında gazeteciliğin zorluğu. Bir meslek büyüğümden duymuştum, “Eğer yaptığınız haber birilerinin rahatsız etmiyorsa o gazetecilik değil, halkla ilişkiler çalışmasıdır” demişti.

Bu ölümde dikkatimi çeken bir nokta var ki o da muhalefetten hatırı sayılır bir ses çıkmaması. Sansür, yasaklama, karartma gibi yaptırımlarla sesi kısılmaya çalışılan basın emekçileri, yazdıklarından dolayı hayatlarından da oluyor ama muhalefetin gündemine giremiyor bu konu. Gerçi düşündüğümüzde basın camiasında bile gereken kadar konu edilmediğini göreceğiz. Biz mesleğimize ve meslektaşımıza sahip çıkmazsak şimdiye kadar olup biten her şeyin devamı gelir, sansürün de, ölümün de.

Gazeteci Güngör Arslan'a Allahtan rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.