Elleriyle çeşmeden su içen bir çocuğu gördüğünde bardağını atar Diyojen: “Bu çocuk beni basitlikte yendi.”

Günümüz teknolojisinin her an her platformda satın almamız gereken şeyleri hatırlattığı düzene, yaklaşık 2500 yıl öncesinden isyan eden düşünür, günün birinde bir pazar yerinde dolaşırken, “İhtiyacım olmayan ne kadar da çok şey var.” diye bağırır. İhtiyaçlarımızı bize sabırla anlatan pazarlamacıların, günün birinde lazım eşyalar yığınına dönüştürdüğü 21. yüzyıl evlerine inat bir fıçı içinde yaşar filozof. Medeniyetin dayattığı kurallara ve araçlara bağımlı bir hayatı reddeder, yaşamın doğal ve sade olması gerektiğine inanır.

Basitliği karmaşıklığa üstün görür ve mümkün olduğu kadar az eşya ile hayatını geçirir.

Sinopludur Diyojen.

Ailesi, babasının para tahribatı veya kalpazanlığı sebebiyle sürgün edilir.

Günün birinde Sinopluların onu sürgün ettiği hatırlatıldığında ise, “Ben de onları oraya tutsak ettim.” der.

Bizi coğrafyamıza tutsak eden filozof belki de hazır cevaplılığı ve espri anlayışıyla anılan bölgemizin sebeplerinden biridir bu tutsak oluş ve Diyojen binlerce yıldır hüküm süren bu anlayışın nişanesi gibidir.

İki kişinin aynı anda geçmesinin mümkün olmadığı bir köprüden geçerken, bir soylu ile karşılaşır ve soylunun, “Ben bir serseriye yol vermem.” diyerek çıkışması üzerine, “Ben veririm.” diyerek kenara çekiliverir bu deli filozof.

Zira Platon çok da iyi anlaşamadığı Diyojen’i, Sokrates’in delirmiş hali diye tanımlamıştır.

Ölümünün üzerinden 2418 yıl sonra doğduğu topraklara, Sinop’a heykeli dikilir. Bu, onun zamana karşı nasıl da direndiğinin bir göstergesi olması yanında, insanların binlerce yıldır nasıl aynı kaygı, kavga ve heveslerle uğraştığını gözler önüne koyar.

Çağımızın hastalığı gibi görünen birçok olgunun insanlık tarihine kadar uzandığının kanıtı gibidir Diyojen’in yaşamından bize kalanlar.

Onu tanımamızı sağlayan o meşhur hikâye ise hemen hemen herkesin malumudur. Aristo’nun da öğrencisi olan ve filozoflara büyük saygı duyan Büyük İskender, sokakta fıçı içinde yaşayan Diyojen’i ziyaret eder ve bir isteğinin olup olmadığını sorar.

Diyojen ise kimilerine göre, “Gölge etme başka ihsan istemez.” kimilerine göre ise, “Benden bana bahşedemeyeceğin şeyi esirgeme yeter!” der.

Diyojen, dünyevi isteklere karşı ilgisizdir ve bu uğurda mücadele edenleri küçümser.

Onun kendini soyutlayışının en güzel göstergesi ise Kral İskender ile yaşadığı bir başka anıdır.

Rivayete göre Kral İskender, kemik yığınları içinde bir şeyler arayan Diyojen’e, “Orada ne arıyorsun?” diye sorar.

“Babanın kemiklerini arıyorum ama onları kölelerinkinden ayıramıyorum.” diye karşılık verir Diyojen.

Filmin sonunda bir köleye mi bir krala mı ait olduğu belli olmayan insan kemikleri.

Bunu 2500 yıl öncesinden fark etmiş bir Karadenizli. Kendi deyimi ile dünya yurttaşı.