Anlatmalı insan, konuşmadan, anlamalı insan, sormadan, hayat sevmese bile, sevmeli hayatı insan. Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde, yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını, dağlara dönmeli yüzünü insan, dağlar, dağlar diyerek!

Yeni kır yolları, patikalar, bulmalı, yüreğini ferahlatacak yeni insanlarla tanışmalı, yeni keşifler yapacak. Hep isteyip de bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa gerçekleştirmeyi denemeli! Her geçen an, ölüme bir adım daha yaklaştığını; zamanın bir nehir, kendisinin bir sal olup da, o dursa da yolculuğun devam edeceğini bilmeli!

Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler, her akşam aynı can sıkıntılarıyla eve giriliyorsa, değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri, küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak önce inip servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar, gözüne değilse bile, yüreğine takmalı güneş gözlüklerini; gördüğünü hissedebilmeli! Sağlığını kaybedip ölümle yüz yüze gelmeden önce, değerli olabilmeli hayat! İlla büyük acılar çekmemeli, keşkeler doldurmamalı hayatını küçük mutlulukları fark etmek için insanın.

Ara-sıra, başkasının yerine koyabilmeli kendini; ağlayan birine “gül” inleyen birine “sus” dememeli! Ağlayana moral, inleyene derman olabilmeli. Şu adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı, sevgisiz, çaresiz kalarak! Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden, derin bir soluk alıp hapsetmeli kokusunu içine.

Sabahları, güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir, seher yeli okşamalı saçlarını. Kar da, yağmur da; sevincine, coşkusuna; fırtına da boranda; öfkesine, isyanına karşı, sabırlı olabilmeli doğanın!

Yeni doğan bir çocuğun ilk adımlarında umudu; bir gencin düşlerinde geleceği; bir yaşlının hatıralarında geçmişi olabilmeli! Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden mutlu olmayı beklememeli! Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı; bir fırsat yaşamdan yeni bir şey öğrenebilmek için; kaçırmamalı! Çünkü hiç düşmemişsen el vermezsin kimseye kalkması için, hiç çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin; ağlamayı bilmiyorsan, neşesizdir kahkahaların; merhaba dememişsen anlamsızdır elvedaların! Ne, herkesi düşünmekten kendini, ne; kendini düşünmekten herkesi unutmamalı! Hiç ölmeyecekmiş gibi çalışmalıyken insan, yarın veda edecekmiş gibi hayata, hazırlıklarını yarım bırakmamalı! Bilmeli; çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek ya da almak için! Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil, söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli insanları, bıkmadan, usanmadan. Akli ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere. Hafızası olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları, aynı bahanelerle tekrarlamaması için! Soruları olmalı cevapları bulmak için bir ömür harcayacak!

Her zaman; ruhunun ve zihninin sınırlarını kapsayacak dostları olmalı. Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi; ama kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki, hakkını verebilsin sevdiklerinin!

En küçük bir iyiliği bile, teşekkür ile ödüllendirebilmeli! Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer; asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten; ama herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de, her şeye sahip olamayacağını da fark edebilmeli insan!

Keser gibi hep kendine yontmadan, değirmen taşı gibi sevgisini öğütüp saçmalı etrafına insan! İhtiyacı olanlar da; gönül boşluğunca doldurmalı kaplarını, rayiha kokularıyla, mutlu olmak için her şeye sahip olamamanın bir eksiklik olmadığını bilmeli; takdirin tedbirden üstün olduğuna inanarak; anlamsız kavgaları ve koşuşturmaları bırakarak; hayatta her şeye sahip olamayacağını anlamalı insan!