Trabzon; mutsuz, umutsuz ve kızgın.

Bu kadar yaklaşmışken şampiyonluğa yine başka bahara kaldı umutlar.

Herkes bir suçlu arıyor. Yönetimle, hocayla başlıyor, sıklıkla Göksel Gümüşdağ’ı alıp yerden yere vuruyoruz. Bazen futbolculara suçu yüklüyoruz…

Ben de diyorum ki; suç hepimizin…

Metre karesine en çok sanatçı düşen şehir olarak yıllardır övünüp duruyoruz. Eski Trabzon’u anlatıp, yıkılan opera binasından başlayıp, kültür ve yaşamının çok üst noktada olduğunu anlatıp dururuz.

Bir kısmımız da Fatih’in fethettiği, Yavuz Sultan Selim’in valilik yaptığı, Kanuni’nin doğduğu şehir diyerek sloganlar atarız!

Antik kültürünü konuşuruz, imparatorluklara başkent olmuş, İpek Yolu’nun geçtiği, Venedik ve Cenevizlilerin ticaretinin merkeziymiş buralar. Birçok gezgin ve düşünürün hakkında önemli veriler yazdığı bir şehir olan Trabzon!

***

Denizi ve yaylası ile kültürel ve antik eserleriyle bulunmaz bir cennet olan Trabzon şimdi ne halde?

Denizi olup da sahili olmayan, dünyanın en güzel balkonu Boztepe’yi beton yığınına çevrilirken hiç bir duruş sergilemeyen, bu şehrin bir futbol fanatizmine dönüşmesini sağlayan bizler değil miyiz?

Bütün değerleri yok edilirken ses çıkartmayan ama ne yazık ki, ufak bir menfaat için omurgasızlaşan benim şehrimin insanları değil mi?

Önüne atılan bahşişleri alırken ‘Bize her yer Trabzon’ diyerek ezikliğin ve bitmişliğin boş egosunu da yapmak yine biz Trabzonlulara nasip oldu!

Şike sürecinde dahi yürekli bir duruş sergileyemeyen, medet umduğu ve seçtiği başkanın boş kabadayı icraatlarıyla kulübü iflasın eşiğine getirip, kendisini yeni zenginler sınıfına dahil ederken, biz ne kadar tepki gösterdik?

Bu güzel şehri; temeli çok basit olan bir futbol batağının içine soktular.

Biz kendi içimizde barışı sağlayamadık…

Siyasetçisinden gazetecisine, iş insanından sanatçısına, Trabzon derneklerinden Trabzonspor derneklerine kadar hem sömürüyoruz, hem savaşıyoruz.

***

Dünyanın başka hiçbir ülkesinde üç kişiden birinin sanatçı-yazar olduğu başka bir coğrafya bulamazsınız. Ancak bu istatistik son 40 yılda, bütün liglerimizde oynayan üç futbolcudan birini Trabzonlu haline getirdi, çünkü ‘futbolda’ siyasi rant var siyasi şöhret var.

Halbuki Trabzon; cesur gözü pek ve asıldığını kopartan ve delirmişçesine çok çalışan insanların şehridir.

Trabzonlunun sırtından takım formasını çıkart, daha becerikli daha üreten daha ışıl ışıl daha ele avuca sığmaz hale gelir.

İşte size üç örnek:

Çocuk yaşlarda yurtdışına giden Sürmeneli Sait Çelik, Almanya’nın inşaat alanında önemli isimlerinden biri oldu, Trabzon sevdasından da vazgeçmeden çocuklarına eğitim anlamında en iyi bir şekilde yetiştirdi.

Hollanda’ya giden Akçaabatlı Ethem Emre, cesur bir Trabzonlunun yapacağı her şeyi yaparak kendi işinin patronu olup Türk Hollanda İşadamları Derneği’nin başkanlığını da yaparak şehri Trabzon ve Trabzonspor için güzel projeler yapmak için çırpınıyor.

Ve Oflu Sabit Danış; Romanya’nın en güçlü işadamı olurken kendi gazetesi ve televizyon kanalını bile edinmiş.

Bu güzel cesur yüreklerin memleket sevdaları hiç bitmiyor.

Ama onları ve daha fazlasını çoğumuz tanımıyoruz.

Varsa yoksa futbol diyoruz.

***

Siyaset, Trabzonlu gencin önüne kendini ifade edebilmek için futboldan başka seçenek koyamadı.

Şehrin bütün dinamiklerini ortadan kaldırdı, herkes bu aziz şehre özlemini ve sevgisini dillendirip ticaret gözüyle bakarak sömürdü. Mirasını hızla tükettiğimiz bu şehre hiç bir geri ödeme yapamadık ve sürekli adından yararlanıyoruz.

Dünyaca ünlü gezginlerin ziyaret ettiği Ksenophan’dan Evliya Çelebi’ye, Fallmerayer’den Frunze’ye kadar yüzlerce seyyahın gezip düşüncelerini tarihe birer belge olarak aktardıkları bir şehirdi Trabzon.

Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün “Halkı zeki, üretken, girişimci ve çalışkan” dediği şehir Trabzon!

Ve biz şimdi neredeyiz, ne haldeyiz?

Biz bu şehirle savaşmayacağız, yemeyeceğiz, yedirmeyeceğiz ve hep üreteceğiz.