Bazen yüksek gönüllü insanlarla sohbet üniversite amfisinde saatlerce ders dinlemekten daha değerlidir derler... O anları yaşayanlar Hikmet babada görmüşlerdir ki o güzel insan tüm değer yargılarını yerli yerinde anlatabilen, sevgiyi ve saygıyı mutlulukla perçinleştirebilen ender büyüklerimizden bir tanesiydi.

Onunla uzun bir bakışı, onunla küçücük bir gülümsemeyi yaşayanlar, şimdi yokluğunda tıpkı benim gibi adını koyamadığımız yaşanmışlıkların çaresizliğini yaşıyor gibidirler.

Güle güle baba. Mekânın cennet bahçeleri olsun.

İnsanların yanına gittin. Hiç birine kayıtsız kalmadın, onları sevdin. Düşüncelerinin efendisi sendin.

Yaşam biçimine, karakterine biçim veren de sendin. Hatta önünde gelişen koşulları, çevreni ve de kaderini de şekillendiren sendin. Bizler de senden öğrenenlerdik. Hayata dair öğütler verirdin;

“Evlat... Dostluk bir kale gibidir. Dışarıdakiler oraya girmek için çırpınırlar. İçeridekiler de dışarıya çıkmak için uğraşır dururlar. Aldanma hep orada kalmayı amaçla. Kimseyi üzme, kimseyi incitme. Bak evlat ... Güneş parlıyorken de dostlarımızın arkadaşlarımızın bizleri sevdikleri söylenir. Oysa gerçekten bizleri sevenleri, büyük fırtınalar başladığında, kimler var, kimler yoklara baktığımızda anlarız, unutma. Onun içindir ki her zaman açık yürekli dostlara ihtiyaç duyarız. Böyle dostlar onları oraya bunları buraya koymazlar. Yani arka bahçelerle uğraşmazlar. Gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığını birbirlerine karıştırmazlar. Konu şudur ki hiç bir şey dostluklardan arkadaşlıklardan daha değerli değildir. Böylesine anlamlı dostlukların hiç bir tanesi dünya malı ile de satın alınmamıştır. Unutma evlat geriye kalan tek şey geçip giden zamandır.”

Doğrudur baba geçip giden zamandır. Anladım da... Beynimdeki acıyı, yüreğimdeki tarifsiz fırtınayı anlayamadım, anlayamadım baba.

Bir gönül sayfasının böyle kapanacağını anlatmadın baba. Hep hoş görüyü, gülmeyi öğrettin baba. Şimdi ise tüm dostların arkandan ağlıyor. Güle güle baba, ışıklar içinde uyu.