Konu siyaset değil korkmayın.

Her ne kadar adını böyle hafızalarınıza kazınmış olsa da benim için büyük bir düşünür.

Neden mi?

Çünkü kendini tasavvuf kültürüne adamış birisi bu dünyaya sadece iyilik bırakır.

Bir söyleşisinde şöyle diyor: İhtiyaçlar değil, arzular sınırsızdır.

Bu cümleyle modern çağın tamda bizi yok etmeye çalıştığı yere dikkat çekiyor.

Varlığımızın temellerini oluşturan ihtiyaç diye nitelediğimiz maddi ve manevi öğelerin arka planda bırakılıp insanların arzuları ihtirasları üzerinden yürütülen modernize edilmiş sömürü düzenini nasıl yıkarız?

Gelenekçi düzene geri mi dönmeli ya da modernite ile özgürlük alanı yeniden mi tanımlanmalı?

G. W. Hegel bu kurum için şöyle diyor: gelenek; insanlara anlamlı bir hayat sunar, modernite ise özgürlük teklif eder.

Yani kurallar ve kaidelerin devamlılığı ya da genişletilmiş özgürlük alanları arasında bir ayrımdan bahseder.

Ben buna kısaca insanoğlu ihtiyaçlarına mı yoksa arzularına mı sahip çıkmalı olarak bakıyorum.

İonna Kuçuradi namı değer Felsefe Anne buna çok güzel bir örnek veriyor.

Eskiden iş yerlerinde personel servisi denirdi ama şimdi insan kaynakları diyoruz.

İnsana doğal bir kaynak olarak bakılan bu modernize edilmiş kölelik sistemine çok güzel bir örnektir.

Peki kelebek etkisinin hızla ilerlediği bu çağda insanlığa hizmet etmek ve insani değerlerini ön sıralara almak mümkün müdür? 

Bu coğrafyada yaşamın teferruatlardan uzak ve kaba akışına naifçe dokunan İbrahim Kalın’a hepimizin ayrı ayrı teşekkür etmesi gerektiğini düşünüyorum.

Çünkü Anadolu’nun temeli olan ve bu coğrafyayı nesiller boyu huzur içinde yaşamasını sağlayan tasavvuf kültürüne saf bir örnek.

İnsanlığın yaşamın gayesine kör kaldığı bu zamanda bir örnek veriyor.

Hepimizin düşünmesi gereken bu soruyu buraya bırakıyorum.

Şükreden mi yoksa sabreden mi hak ile daha yakın yürür?

Varlıkla mı sınanmak, yoksa yoklukla mı sınanmak…