Cehalet insanın ne kadar az bilgiye sahip olduğunu bilmemesidir. 

İnsan okumaya başladığında öğrenme yetisini güçlendirmek için araştırma güdüsünü tetiklediği anda ne kadar çok şey bilmediğini fark ediyor. Cehalet sadece çok okuyanların anlamını bildiği bir bilgidir.

Ne olduğunu hiç bilmediğimiz bir konu hakkında eksik olduğunu ve bilgisiz kaldığını nasıl anlar ki insan? Bana kalırsa bu çöldeki bir kum tanesinin yağmur damlası hakkındaki düşüncesi kadar yok hükmündedir. 

Bu yoldan devam edersek İnsan düşünen bir canlıdır kavramı somut evrenden soyutluk evresine geçiş yapıyor.

İnsan bilgiden yoksun bırakılarak düşünen bir canlı olmaktan uzaklaştırılıyor. 

Yeni dünya düzeninde yeni bir kuram ortaya çıktı.

Sosyolog Zygmunt Bauman “Düşünüyorum, o halde varım.” yerine artık “Görülüyorum, o halde varım.” olduğunu savunur. 

Ussal mesafe giderek açılırken insanı insana yaklaştırmanın bir başka yolu deneniyor. “Seni görüyorum.” 

Yani üçüncü sınıf bir Afrika ülkesi gibi anlaşılmak konusunda da dışımıza bağımlık bırakıldık.
İnsan evrende yüreği kadar vardır yerine İnsan evrende kendini başkalarına ne kadar gösterirse o kadar vardır cümlesi yerini alıyor. Eskiden diye başlayan bir cümlede kültürlü insan kelimesini eskici dükkânında bırakıp kendimizi modern çağın ışıltılı vitrinine kapatıyoruz. 

İnsanoğlunun canı Mars'a kadar gitti. Ama insanlık ve değer yargıları cehennemin yolunu tuttu. Dörtnala koşturuyoruz.

Mevlana Celaleddin-i Rumi o meşhur sözü son noktayı koyar gibi diziliyor satırlara: “Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.”

Üzerimizdeki elbiseyi çıkarmak yerine insanlığımızı çıkardık. Değerine değil ederine yaşıyoruz. Ece Üner’in Haysiyet kitabını tavsiye ederim, okuyun. 

Ticarette pazarlık sünnettir den yola çıkarsak birileri konuyu yanlış anlamış olsa gerek haysiyetin pazarlığı olmaz. Satmayın! Yalnızca sizin üzerinizdeyken bir değeri var.

Belki İnsan ve insanlık savaşıyor. 

Ne kazanıyor ne de kaybediyoruz. Ama bu savaş sürdükçe kayboluyoruz.