Aklımdan bir sayı tuttum. Saklayabilirsem sadece benim. Ama birine söylersem herkes bilecek. Daha kötüsü ise bundan sonra aklımdan hangi sayıyı tutarsam tutayım, eskisi kadar kıymetli olmayacak. Çünkü ilk söylediğim kişi, herkese şunu söyleyecek: “Nasıl olsa söyleyecek.”

Sır sahibine emanettir, derler. Doğru ve eksik derler. Sizi merak ettiğim bir soruyu sormak isterim. Bütün dünyadaki insanları getirin aklınıza ve sorun kendinize:

“İnsanlar kaça ayrılır?”

Zengin-fakir, iyi-kötü, mutlu-mutsuz, siyah-beyaz, suçlu-masum, Müslüman-Hristiyan.

Kelimeler anlamları gereği birbirine cephe almıyor, zaman denen kavram içerisinde birbirlerine sataşıp kutuplaşıyor.

Aklınızdaki sayı, zaman içerisinde, bir başkasının sayısına üstünlük kurma rolünü üslenip türevlerini arıyor. Bunun karşılığı bana kalırsa itaattir. Size biçilen rolü en iyi şekilde yerine getirebilmek için verilen mücadele inansınızdır. Kadere İnananlar.

Şimdi o güzel insanlara şahitlik etmek için soruyorum. Ya aklındaki sayıyı, var olma, yaradılış gayesi sayıp paylaşmayalar kimlerdir?

Yani sayıları ve farklılıkları; üstünlük kurmak için değil, üstün tutmak isteyenler. Onlar, aklındakilerle fıtratından bir öze varmak için düşünenler, bütün sayıların farkına varıp bir bütüne varmak için mücadele edenlerdir. Kaderi Arayanlar.

İnsanoğlu Hz. Âdem’den süregelen nesli boyunca ikiye ayrılır:

Kadere inanıp her şeyin ayrışması gerektiğine inananlar,

Kaderini arayıp her şeyin yekten olduğunu ispatlamaya koyulanlar.