Hayatta bazı anlar vardır ki bir filmin en can alıcı sahnesi gibi bir ömrün yoluna ışık tutar. Hayatın dönüm noktası olan bu kısa zaman dilimleri mihenk taşı gibidir. Bu, kimileri için hayatının aşkını gördüğü ilk an, kimileri için parlak bir iş fikrini aklına düşüren bir sohbet ortamı, kimileri için de cesaretle atıldığı bir kavgadır. 

Fotoğrafta salıncakta sallanan kişi malumunuz, Türk sinema tarihinin tartışmasız en kötü karakterlerine can veren Erol Taş’tır. Kendi tabiri ile 800’in üzerinde film yapmış ve bu filmlerin yaklaşık 750’sinde kötü karakterleri canlandırmıştır. Sosyal hayatında yardımsever ve alçakgönüllü olarak tanınan sanatçı bazen gözü dönmüş gaddar bir eşkıya, bazen acımasız köy ağası, bazen yuva yıkan eli kanlı bir çiftçi olmuştur.

Erol Taş sinema ile tanışmadan önce Cankurtaran’da bir iplik fabrikasında çalışmaktadır. Yakınlarda bir film çekildiğini duyunca her fırsatta film setine giderek çekimleri izler. Bu sırada mahallede bulunan bir grup serseri set ekibine musallat olur, tüm ekibi rahatsız eder.  Gençlik döneminde boksörlük yapan Erol Taş, birkaç arkadaşı ile beraber bu serseriler ile kavgaya girişir ve ekibi serserilerden kurtarır. 

İşte Erol Taş’ın hayatının mihenk taşı da bu kavgadır. Bu kavgadan sonra yönetmen bir dövüş sahnesi için Erol Taş’a haber gönderir. Ve böylelikle Türk sinema tarihinin kötü karakterine can verecek olan yangının kıvılcımı hayat bulur. 

Şüphesiz ki birçoğumuzun hayatında da bu tarz kırılma anları yaşanır. Ancak maalesef ki birçoğumuz bu anların, bu fırsatların farkına bile varamaz. Farkına varanlar ise ya bu fırsatı değerlendirmeye cesaret edemez ya da sadece bir heves veya deneyim evresi ile tekrar eski hayatlarına geri döner. Belirgin bir iz bırakmasa da ufak bir kesim tutunma evresi ile ömrü hayatına yeni bir yol çizmeyi başarır. Ancak bu kırılma anına tutku ile sımsıkı sarılan, bu yola baş koyan bir elin parmaklarını geçmeyen bir kesim vardır ki bunlar kıvılcımı, ateşe, ateşi yangına dönüştürmeyi başarır. İşte Erol Taş, sinema tarihimiz için bu küçük zümrenin simgesidir.  

Figüranlıktan başlayıp özellikle karakter oyunculuğunda zirveye çıkar. Basın tarafında arka arkaya 7 sene en iyi karakter oyuncusu seçilir. Onun başrol oynadığı Susuz Yaz filmi, Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı Ödülü alarak, uluslararası arenada büyük başarı kazanan ilk Türk Filmi olur. Daha nice ödüller alır lakin onun oyunculuğu asla ödüller veya festivaller ile ölçülmez. Onun başarısının belki de yeryüzünde sadece birkaç oyuncuya nasip olan başka bir ölçütü vardır. Onun başarısı insanların nefreti ile ölçülür. Erol Taş kötü adam rolünü o kadar başarılı oynamıştır ki başarısının karşılığını izleyicilerin nefretini kazanarak alır. 

Öyle ki İnce Cumali filminde gözü dönmüş bir ağayı canlandırır. Düşmanı olduğu adamın çiftliğini basarak çiftlik sahibini, yeni doğum yapan eşini, çalışanları, herkesi öldürür. Çiftlikte canlı bırakmamak adına tavukların bile boğazını keser. “Kendi kendimden bile iğreniyordum.” dediği bir karakteri canlandırdığı bu filmin galasında sanatçılar teker teker sahneye çıkar. Sıra usta oyuncuya geldiğinde ise bir grup izleyici yanlarında getirdiği taşları, sopaları, şişeleri çıkarıp sahneye, usta oyuncuya fırlatır. Kanlar içinde kalan sanatçı ise geçim sıkıntısı çekmemiş, yokluk yaşamamış dudakların söyleyemeyeceği şu kelimeleri söyler. 

“Atın atın size müteşekkirim. Siz bana taş, sopa değil ekmek atıyorsunuz ekmek.”  

Başarıya giden yolda usta oyuncu bunun gibi birçok sıkıntı ile karşılaşır. İşini iyi yaptığı için izleyicilerin hakaretlerine, saldırılarına uğrar. “Bizim de mi yuvamızı yıkacaksın?” denerek kapılardan döndürülür. Öte yandan maddi problemlerle de mücadele eder. Örneğin bir keresinde 400 liralık bir alacağı için aylarca yapımcının kapısına gitmek zorunda kalır. Son raddede 3 çocuğunu yapımcının kapısına getirerek “Bu kızlara siz bakın.” diyerek isyan eder.  “Vicdana geldiler de derdime derman oldum.” diye anlatır bu anısını Erol Taş. Bütün bu zorluklara pes ederek değil beyaz perdede işini daha iyi yaparak cevap verir sanatçı. İlmek ilmek emek örüp adını Yeşil Çam sinemasının tarihine yazdırmayı başarır. 

Ve sonunda izleyicilerin de gönlünü, takdirini kazanır. Örneğin hastalanıp hastaneye yattığı bir dönemde izleyicilerin kendisine gösterdiği ilgiyi gözleri dolarak anlatır. Yüzlerce, binlerce mektup alır. Ne mutlu bize ki halkın sevgisini takdirini görüyoruz, diyerek duygulanır. Ömrünün son demlerini yalnızlıkla geçiren Yeşil Çam aktörlerinin aksine ölümüne kadar hep ilgi görür usta oyuncu.  1998 yılında hayata gözlerini yumduğunda da sevenleri yanındadır. 

Başarıya giden yol elbette ki herkese başlangıç için aynı seçenekleri sunmuyor. Hayatın, bazılarına hiç fırsat tanımadığını da söyleyebiliriz. Ancak Erol Taş’ın mücadelesinden anlıyoruz ki fırsatı fırsat yapan şey onu değerlendiren kişinin kendisidir.