“Musa Bey, ben Kabil Büyükelçisi Basat Öztürk. Yardımınıza ihtiyacımız var.”

“Afganistan’da 300 bin asker ve polis var. Görevleri de ülkelerini savunmaktır.” Mark Milley (ABD Genelkurmay Başkanı)

Tarih, Mayıs 2011’in son gününü gösteriyordu. O gün her şey çok güzel başlamıştı. Oğlumdan sonra eşinin de Bilgi Üniversitesi’nden MBA (Lisans üstü eğitim) diploması alması bizi çok mutlu etmişti. Üniversitenin Silahtarağa’daki Kampüsü’nde törenden sonra, açık havada çaylarımızı keyifle yudumlayıp sohbet ederken, çalan telefonumun sesini son anda duydum. Cebimden çıkarıp baktığımda arayan numaranın 0093 ile başladığını görünce, hangi ülkeden ve kim beni arayabilir ki diye düşünerek telefonu açtım. Tok bir ses, “Musa Bey, ben Kabil Büyükelçisi Basat Öztürk. Yardımınıza ihtiyacımız var.”

Bir yandan ne olabilir diye düşünürken, bir yandan da o sırada görev yaptığım Saga Havayolları’nın iki uçağının ülkenin bayrak taşıyıcısı Ariana Afghan Airlines adına orada uçtuğundan uçaklara bir şey mi oldu diye geçirdim içimden.

Dışişleri Bakanlığı’nda Havacılık Dairesi Başkanlığı yaptığı sırada tanıdığım Basat Bey sözlerine şöyle devam etti: “-Taliban, sizin uçuş ekiplerinizin kaldığı Intercontiental Otel’e roketli saldırı gerçekleştirdi, bu nedenle oteldeki arkadaşlarınızın kan guruplarına ihtiyacımız var.”

Misafirlerimizden izin isteyerek eşimle birlikte hızla şirkete hareket ettim, listeyi bulup, önceleri Dubai base, sonra Kabil base olarak görev yapan arkadaşların kan guruplarını elçiliğimize bildirdim.

O sırada CNN International canlı yayınla saldırı olayını dünyaya duyuruyordu. Güvenliği NATO tarafından sağlanan otelde yapılan Valiler Toplantısı’nı hedef alan 100’e yakın Taliban militanının odaları teker teker aradığı ve hangi odada kimin kaldığını bildiği, otel içinden bilgi aldıklarını ve Ariana Airlines’in Genel Müdürü M. Saleeh Wardak’ın arkadaşlarımızın Türk ve Müslüman olduklarını söylemesiyle onların odalarına ateş etmediklerini ve canlarını böylece kurtardıklarını daha sonra öğreniyorduk. Yatak altlarına saklanan arkadaşlarımızla 6-7 saat süren baskın sırasında telefonla konuştuğumda silah seslerini duymam olayın dehşetini anlamama neden oldu diyebilirim. O gece arkadaşlarımız canlarını kurtardı ama şirkette görev yapan İspanyol pilot Antonio Planas Juan da (48), odasına çıkmayıp, NATO’daki İspanyol askerlerle bahçede sohbetine devam ettiği için ne yazık ki hayatını kaybetti.

KARZAİ’Yİ TÜRK UÇAĞI TAŞIRDI
Olaydan sağ kurtulan ve Türk askerleri tarafından Kobra araçlarıyla otelden alınan 6 kişilik ekip, şirketin uçağıyla önce Frankfurt’a, oradan da THY uçağıyla İstanbul’a sağ salim getirildi.

Zamanın Atatürk Havalimanı mülki idare amiri İstanbul Vali Yardımcısı Mehmet Ali Ulutaş’ın emriyle VIP salonundan geçerek evlerine götürüldüler. Olayın tesirini üzerlerinden atmak için psikolojik tedavi alanlar bile oldu. 20 kişinin can verdiği badireden ucuz kurtulduklarına hep şükrettiler.

O yıllarda Afganistan Devlet Başkanı olan Peştun asıllı karizmatik lider Hamid Karzai, üzerinde Ariana Afghan Airlines yazılı Türk tescilli Saga Airlines’in TC-SGB Akçaabat adlı Airbus A310 tipi uçağını uzun mesafeli uçuşlarda makam uçağı olarak kullanıyordu. Operasyonun oradaki Sorumlusu Kaptan Pilot Gökhan Algın’dan bizzat dinlediğim şu anekdot Kabil’de hava meydanında nasıl bir can pazarı yaşandığını ortaya koymaktadır. Algın Kaptan, “Karzai bir yere gideceği zaman Amerikan askerleri VIP uçak olarak kullanılan bizim uçağımızı didik didik arar, sonra boş olarak uçmamızı söylerler ve bu uçuştan sonra Karzai’yi uçağa alırlardı. Uçak çok iyi korunur, uçmadığı zamanlarda ise etrafında kuş uçurtulmazdı. Karzai’yi Hollanda’daki liderler zirvesine götürdüğümüzde ise uçağımız güvenlik nedeniyle ABD Devlet Başkanı’nın Boeing 747-400 tipi Air Force One uçağının tam yanına park ettiriliyordu. Kabil Havalimanı’ndaki Türk askerleri de Türk uçaklarını korurdu.”

Kabil’in nasıl bir yer olduğunu, orada bir yabancının hangi koşullarda ve nasıl yaşadığını çalışma arkadaşlarımdan hep dinlediğim için, şartların bugün bile çok değişmediğini anlamak zor değil.
Bu otel baskınını ve havalimanındaki durumu anlatmamın sebebi, bu günlerde Hamid Karzai Uluslararası Havalimanı hakkında yapılan değerlendirmelerdir.

TALİBAN EN BÜYÜK TEHLİKE
Amerikan’ın Afganistan’dan çekilmesi ve Afgan Hükümeti’nin Taliban ile barış görüşmelerine başlamasından sonra Türkiye, Kabil Havalimanı’nın güvenliğini sağlamaya talip olduğunu dile getirdi.

Anlattığım olayların yaşandığı dönemde Türk Barış Gücü’nün Kabil’de ve Kabil Havalimanı’nda etkin bir rol oynadığı bir gerçek. Fakat orada bir de Taliban gerçeği var. Önce ABD ile şimdi de Afgan hükümetiyle barış görüşmelerine başlayan Taliban’in tavizsiz tutumu çözümü zorlaştırıyor.

Asıl konumuz olan bu havalimanın güvenliği ve korunması dışında tabii bir de işletilmesi konusu var ki, bu konuya Taliban’ın nasıl bakacağı hiç belli değil.

Türkiye, Kabil Havalimanı’nın güvenliğini sağlayan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, bu görevi NATO sonrası da sürsün istiyor.

Kabil Hamid Karzai Havalimanı’nın yıllık 80 ile 130 milyon dolar arasında değişen işletme maliyetinin karşılanması ve yanı sıra ABD’nin havaalanı güvenliğiyle ilgili bazı araç ve ekipmanın Kabil’de kalması ABD ordusunun lojistik desteğini devam ettirmesi de talepler arasında bulunuyor.

ABD ve NATO ile anlaşmaya varılması halinde havalimanında kalacak askeri birlik, daha çok havalimanı işletmesine dönük teknik personelden oluşacakmış. Kabil Havalimanı’nın güvenli bir şekilde açık tutulmasının, Türkiye açısından sadece askeri değil, bu ülkede bulunan Türk sivil misyonları açısından da son derece önemli olduğuna dikkat çekiliyor.

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in, Kabil Havalimanı’nın korunması konusunda karar verilmediğini, ancak Türkiye’nin kilit rolde olduğunu söylemesi önemli.

Tabi burada henüz dile getirilmeyen bir başka konu daha var. Havalimanındaki güvenliği elbette asker sağlayacak, ama sivil amaca da yönelik bir havalimanının işletme konusu elbette askerin işi değil.

Burada akla, dünyanın birçok ülkesinde ve Türkiye’de havalimanı inşa eden ve de işleten Türk firmaları gelmektedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan henüz böyle bir niyetten bahsetmedi ama böyle bir ihtimali ben yüksek görüyorum. Başka türlüsü zaten mümkün değil. 1970’lerde yapılan, sivil ve askeri amaçlara cevap veren bu havalimanının Yap-İşlet-Devret yöntemiyle genişletilmesi, modernize edilmesi ve kapasitesinin arttırılması mümkün olabilir. Afgan Hükümeti de buna sıcak bakabilir, ama ya Taliban. TSK’nın burada Taliban ile karşı karşıya gelmesi hiç istenmeyen bir durum olsa gerek. Bu konuda Taliban’ı kim nasıl ikna eder, bilinmez. Türkiye, bu işi ABD’nin yapmasını istiyor. Birileri orada ne işimiz var derken, birileri de mutlaka gitmek gerek diyor. 

Acaba doğru olan hangisi?

Doğrusu, madem korumaya biz talibiz, işletmeyi bir Türk şirketi yapsın derim.

Mutlu yarınlar Türkiye’m.