Neden bu kadar yetişmiş insanımızdan rahatsızlık duyuyoruz anlayamıyorum! 

Her akşam televizyonlarda milyonlarca insanın bekleyip seyrettiği, sınırları, konuları, konuşmacıları ve hatta soruları belli olan “açık oturumlardan” bahsediyorum. İki elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki ünlü yorumcular, her gece televizyonları paylaşarak arzı endam ediyorlar. 83 milyonluk ülkede sanki bunlardan başka bir uzman yokmuş gibi! Maşallah bu yorumcularımızın da uzman olmadıkları konu yok! Yeter ki siz soruyu sorun; dış politika, güvenlik, siyaset, siyasilerin söylemlerini; “aslında öyle demek istememişti” şeklinde düzeltmek, ekonomi, eğitim, sanayi, istihdam, S-400, F-35, Kürecik, İncirlik, SİHA, İHA, Ege Denizi, Doğu Akdeniz, ABD, AB, Rusya, İhracat, İthalat, Kanal İstanbul, Montrö sözleşmesi, milli takımın oyun taktiği, doğal gaz aramaları ve daha neler neler! Hatta bu yorumculardan bazılarının, yaptıkları yasa dışı faaliyetlerini gizlemek için ekranları kullandığını yakın zamanda basın-yayın organlarında çıkan inanılmaz haberlerden öğreniyoruz!

Yahu kardeşim insana sormazlar mı ki; sizin uzmanlık alanınız nedir? Her akşam televizyona çıkarak insanların faydalanması ve anlaması için kendinizin anlattıklarına zahmet edip bakıyor musunuz? Yoksa cep telefonlarınıza, program boyunca gelen mesajları sıkılmadan, uzmanlık edası altında, her program millete okumayı uzmanlık mı sanıyorsunuz? 

Esasında iktidarların politikalarının meşruluğunu savunmak için Emevi sultanları gibi her akşam ekranlardan fetva verenlerin yanında, kendisine, lütfen cinsinden müsaade edilen güya muhalif birkaç garibanda bu programlara davet edilerek demokratik olgunluk kemale erdirilmiş olmaktadır! Geri kalmış ve demokratik özgürlüğe henüz ulaşamamış ülkelerin tercihi olan bu çağdışı anlayış, farklı kabiliyetlerin ve dünya çapında yetişmiş uzmanlarımızın halkımızın karşısına çıkmasına engel olmaktadır. Aksi durum olsaydı, bu insanların en büyük başarıları hayatlarında ancak bir kere televizyon programlarına çıkmış olmaları olurdu!

Boş bir bardak ancak hacmi kadar su alır, fazla dökerseniz taşar, bu bir fizik kanunudur. Bu insanların her akşam, her konuda topluma saatlerce anlattıkları bayatlamış hikâyelerden başka bir şey değildir! Cuma hutbelerinde güncel olmadığı için cemaatin genellikle hutbeyi irat eden görevliyi dinlemediği gibi, kabiliyetleri bilgileri ile sınırlı bu yorumcuları da aslında kimse dinlemediği halde, yapılan bir ince planlamanın dayatması olarak her akşam konuşturulabiliyorlar. Bunca insanın arasından devamlı tercih edilmiş olmaları onları da havaya sokarak, hükümler vermesine, kalemler kırmalarına ve isimlerinin önüne; sosyolog, psikolog, doktor, iletişim uzmanı, uluslararası ilişkiler dehası, güvenlik uzmanı gibi hiçbir anlam ifade etmeyen sıfatlar konularak bu konuşmacılar ayrıca bir havaya sokuluyorlar! Ancak bilinmelidir ki; kimse bunların konuşmalarını artık zerre kadar değerli bulmuyor ve de dinlemiyor! O çok alıştıkları reytinglere bakmıyorlar mı bunlar!

Toplum bu hikâyecileri dinlemekten yoruldu ama bunlar boş konuşmaktan yorulmadı! İsminin önünde profesör olan birisi çıkıyor, Türkiye’yi şahlandırıyor; tanklar, görülmez uçaklar, denizaltılar, uçar birlikler, zaferler, naralar! Bir anda havaya giriyorsunuz, yansın bu dünya diye ağzınızdan sloganlar akmaya başlıyor! Bir başkası çıkıyor, dünyanın en büyük ekonomilerinden biriyiz, artık kimse bize yan bakamaz, bizim olmadığımız masalardan karar çıkamaz diyerek fiyaka satıyor! Bir başkası, isminin önüne on tane unvan koyarak, kibirli, kibirli herkesi tasnif ederek, çok yüksek! görüşler beyan ediyor!

Allah Allah sesleri çıkıyor içinizden, kendinize hayıflanıyorsunuz! Ben bu anlatılan gerçekleri neden göremiyorum diye iç çekiyor, içinize kapanıyorsunuz!

Ülkemizin gerçek kazanımlarının her zerresinden, vatanını ibadet aşkı ile seven gerçek bir vatansever olarak elbette ki son derece gurur duyan insanlardanız. Bu gururu başka insanlarımıza da yaşatmak için yıllarca, eğitim alanında, gece gündüz demeden, var gücümüz ile çalıştık. Ama bu tür “seyirciye yönelik” açıklamalarla, “pireyi deve yapmak” yarışında bulunanların zarar verdiği bir süreci de hep beraber yaşıyoruz! Bu programları düzenleyenlerin ve program katılımcılarının buna azami ölçüde dikkat etmeleri gerekmez mi?

Hâlbuki televizyonlara, kendi gerçek birikimleri olan konularda sadece birkaç kere çıkıp; ille de iktidar haklı ya da, mutlaka muhalefet haksız anlayışı ile konuşmaları yarışma programına çevirmemeleri çok daha yakışık alırdı. Programları laf yetiştirme cambazlığına çeviren bu konuşmacı insanlarımızın, her şeyin program başına verilen ücretten ibaret olmadığını bilmelerini ne kadar da arzu ettiğimizi keşke bir bilebilseler diyoruz!

Bu seviye ve tutumları ile televizyon programlarının değişmeyen katılımcıları, birikim ve uzmanlıkları ile değil de; olsa olsa “kadrolu yorumcular” unvanıyla hafızalardaki yerleni alacaklardır, bilgilerine sunulur!