Bu kadar politize olmuş, siyasallaşmış bir toplumun bu tür yazılara çokta itibar etmeyeceğini biliyorum. Günün her saatinde, kaliteli gıda maddeleri ile değil de, yalandan, gıybetten, iftiradan, fitneden oluşan siyasal söylemlerle dimağı doldurulan milyonlar, ne ilginçtir ki adeta açlıklarını unutuyorlar. Onlar için artık en önemli gıda maddesi, söylenecek yeni yalanlar, ithamlar, tehditler, iftiraların havada uçuşmasıdır. Böyle bir toplumun da sağlıklı düşünüp, güvenli bir yarın oluşturması elbette beklenemez!

                Bu olumsuz durumdan hızla çıkmamız, aklımızı her işte ön planda tutmamız ile mümkündür. Ancak; ne gariptir ki; kullanmamız için bize ihsan edilen akıl nimetini de kullanmamayı adeta bir kural haline getirmişiz. Güya akıl ile dünyayı, akıl ile Kur’an’ı, akıl ile insanlığı öğrenemezmişiz! Çok bilmiş birileri mutlaka bize akıl üstünde bilgiler vermeliymiş! Bu tür değersiz ve mesnetsiz söylemlerde bulunanlara değil, elbette ki; yüce Kur’an’da, dokuz yüze yakın ayette belirtilen aklımızı kullanmamız emrine uymamız gerekmektedir. Böyle olursa, kalkınmış ülkeler ile aramızdaki uçurumları daha iyi anlar, böyle olursa, neden feza çağını kaçırdığımıza ahlanmaz, her şeye yeniden başlarız, böyle olursa, neyi yaparsak kaliteli yaparak, yaparken de yüzyıl sonrasını düşünerek yaptıklarımızı tamamlarız.

                Teknolojide uzay çağını yaşayan ve ürettiği teknolojik ürünleri elde edebilmek için ülkemizdeki bayilerinin kapılarında nöbet tuttuğumuz ülkelerin insanları bu günkü “refah toplumu” olma durumlarını akıl ile meydana getirdiler. Sadece aklını kullananlar bu dünyasını ihya ederler, ancak aklı ile imanını birleştirenler ise; hem bu dünyasını ve hem de öteki dünyasını ihya etmiş olurlar. Var mı bunun başka bir izahı acaba?

                Her gün gezdiğimiz ortamlarda, bir dizi yarım bırakılmış, estetikten yoksun durumlarla karşılaşıyoruz. Yürüyüş yaptığımız yollardaki yarı paslı levhalar, tretuvar düzenlemelerindeki eksik bırakılmış taşlar, şehrin göbeğinde yapılmış bir sürü işin güzelliğini tamamlayacak son düzenlemenin atlanılmış olması insanı şaşırtıyor! Mesela; Taksim karakolunun önündeki kavşak düzenlemesinin son taşının konulmaması, Kahramanmaraş Caddesi’nde heyecanla karşıladığımız zemin düzenlemesinin daha ilk hafta sonrasında deforme olmaya başlaması, şehrin birçok yerinde basit dokunuşlarla düzeltilebilecek birçok görsel eksikliğin bulunması, şehrimizde “kalite denetiminin” yeterince yapılmadığını ortaya çıkarmaktadır. Bunun en önemli sebebi kültür ve sanat eksikliğidir. Bu görevleri yapan insanlarımızın yeterli sosyal görgüleri olmalı, sanattan, edebiyattan, tarihten, mimariden ve estetikten haz almaları gerekir ki; baktıkları zaman bu değerlerden yoksun duruşları tespit edebilsinler. Yani “işin ehline verilmesi” gerçeği burada da karşımıza çıkmaktadır. Allah’ın emrettiği; “adaletli olmak ve işin ehline verilmesi” hükümlerine rağmen, liyakatsiz ve ehliyetsiz kişilerin sadece diplomaları var diye (eğer varsa elbet) yeterince hâkim olamadıkları, birikimlerinin olmadığı görevleri, sadece siyasal yandaşlık mantığı ile adalet ilkesi gözetilmeden kendilerine tahsisi edersek olacağı budur işte!

                “Sanatsız kalan bir milletin, hayat damarlarından biri kopmuş” diyen büyük önderin bu ifadesini bu gün daha iyi anlamalıyız. Evlatlarımızı doldurduğumuz okullarda, onlara, bilgileri kendilerinin üretebileceği anahtarları değil de, dolu tahıl ambarlarını verirsek, sonunda, ambardaki tahılları bitirmek için obezliğini marifet sayan yığınlarla karşılaşırız! Ne yapıyorsak en iyisini, neyi üretiyorsak en kalitelisini yapmalıyız. Nereye bakıyorsak gözümüz en güzelini görmeli. Görüntü kirliliğine sebep olan sadece görülenler değil, onları gereği gibi düzenlemeyenlerdir.

                O zaman bir kez daha hatırlatalım ki son dokunuşlar önemlidir. Bu önemi idrak edemeyenleri lütfen ayrıştıralım ve seviyelerine göre işlerde istihdam edelim.

                Estetiğe de çok ihtiyacımız vardır, unutmayalım.